KIRIK BİR HECEYE YASLAMIŞKEN BAŞIMI...
Sükûneti milat bilen düşlerden de
Cafcaflı, solan batılı belki de külliyen yalan, Demek maharet Yorgun sarnıcın dibinde Ve kırık bir heceye yaslamışken başımı. Sınırlar, sınırsızlığın gölgesinde bir karartı Ve yeknesak hükümlere delalet Varsıl hâkimiyetin kaygıları. Sırık düşler, cüce yok oluşlar; Sırra kadem basan revnak tümcelerin simsarlığında Yalana boyanmış kâinat. İçin için kaynayan kazanlarda piştikçe dirayet Ve kovuşturan asılsız tümcelere saldığım Salkım saçak kalan ölü yarım. Mademki sorumluyum yarınlardan, İliştirdiğim dünlere yüklüyorum anlamsızlığın kırsalını. Sinen mi sindiren mi? Sirenlere boğduğum iç tufanımın ayak sesleri: Hadi gel de gör ve al payını, Diyen siluetlerde başıbozuk o kefaret Yine de hakkını teslim ettiğim mülkiyet: Ben’den gayri, Bensiz koğuşların soluk duvarları... Hangi sözden kapsam da nem, Hangi izleğe sığdırsam da metanetimi, Tümden gelen coşkumun zafiyetine yeni düşüyorum ansızın Ve sızıyorum anbean nem yüklü gözlerimden, Süzüyorum sadık gölgemi: Miladını unuttuğum dünlere erdikçe, Ermeyi bilmediğim yarınları kovalıyorum günbegün. Kâfi, demek düşse de payıma Payidar ömrün kırık raconunda Ve esrik yüklü bir aklın güncesinde Soluduğumdan ziyade solduğum En naif gülün yaprağına kondurduğum O busede saklıyorum görünmez kehanetini Anlık sürtüşmeler varamazken menzile Ve dokunaklı bir şarkının kayıp güftesinde. Akıl mı benim ki, demenin de ötesinde Erdiremediğim aklın sadık ve kayıp bir hücresine Rehin bıraktığım yüreğin diyetini ödüyorum: Bilinmez bir gölette ölmeye meylettikçe Ve usulca sokulduğum Arsız hazinesinde gömme haznemin. |