Öznesini Yitirmiş Tulûat.... eyyy yar kırk mum daha yakardı içim her hüzün sonrası titreyen özleminle gölgen bile senden önce çıkıp gelirdi ya şaşar kalırdım bir de senin okyanusu sığdırdığın avuçiçlerinle yüreğime sımsıkı sarılıp ruhumu ak karanfillerle ovmak gibi bir alışkanlığın vardı içimdeki çöl kuşlarına bulutlardan salıncak kurduran kötürüm ayaklarımı gelincik tarlalarında koşturan ahhh yar toprak kokusuna hasret kalan hiçliğimin şımaracağını bilirdin daha çok severdin ıslak gözlerimden öpmeyi her yağmur sonrası ve damlalar dökülerken siyah saçlarının oratoryosundan öyle bir çekerdim ki kokunu içime sanırdım babam geldi en uzun masal güncesiyle bir elimde bez bebeğim diğer elimde yıllara meydan okuyan birkaç fotoğrafla kalakalırdım öylece içimin içinde başlardı annemin sesi fink atmaya "kara tren gelmez mola düdüğünü çalmaz ola gurbet ele yar yolladım mektubumu almaz ola" ahhh Allah’ım o bekleyişler esir alırdı küçücük benliğimi ahşap evimizin duvarları bir dile gelse bir daha dillense şiirlerimin diz(e)lerinde omuzuna yaslanıp babamın bir tek gülüşüne katıla katıla ağlardım yar ahhh keşke candan bir fanusa doldursaydım babamın nefesini bahçedeki beti benzi kaçan güle daha çok su verseydim papatya mevsimini beklemeden daha çok öpseydim ellerinden yüreğime kaçan kırlangıç çığlığını suçüstü yakalayabilseydim parçalasaydım bütün bisikletleri ölmezdi belki babam kopan bu en uzun türbülans sonrası bütün çıplak küllerimi yerden yere savurup antik bir yanardağda kavrulan o küçük kıza gökkuşağından ömür bağışladın ya yar ben razıyım babam yüreğinde misafir kalıp senin gök yüzünde beyaz martı olmaya hadi gel ölümsüzlük meşalesi yakalım Dorm’da bir resmin karesinde unutalım kar yanığı gözlerimizi tırmanırken bir dağın yamacına o kulenin yüzüncü merdiveninde uyutalım camdan bıçakla kanattığımız öksüzlük yaramızı Nagi han |
Özlem Demirkaya &*.*&