LEYLA...
En gerçekçi yalanlar:
Mecburiyetin şafağı, Kara dağın kapsadığı alandan da dar. Minvalinde öykündüğün rakım: Tepetaklak belkilerin kıymetini anladığın zaman. Sürüncemede belli ki atladığın detaylar: İzafi yanılgıların adım boyu Leyla: Demlediğin türkülerin tadında ömür, Katbekatı sürgün ihlallerle dolu, Kaybettiği bekâreti yoz varlıkların, Dönme dolap misali varamadığın yarınların. Sonlar: Nasıl bir yanılgı ki, Eli kulağında tetikleyen mihraklardan Dökülen anbean: Sürgün düşlerin düşüşe geçse de, Düşünmediğinden mesulsün, Kem gözlü yanıtların tabana kuvvet ikrarı: Sözcüğü kayıp cümleler aramaktan Yorulmadın mı hala? Zifir ne göğün ne ruhun karartısı; Sükûnu arayan gölgeli benliğin Hangi çatık kaşlı hazanı ola ki? Hiç mi doğmaz güneş, Batmasına ne hacet: Kerrat cetveli bile muktedir iken devrana: Söz geçiremediğin isyanlarından af dile, Leyla. Gönülsüz yorgunlukların vebali boyunsuz bir askıda, Darağacına koşmaksa, Elini çabuk tut: İzmaritlerin tükenmeden, Tüketmeden aşkı, Sanrılarına veda et, Hatta dünlere ve an’ına: Varamayacağın yakanın da hayalini düşür aklından: Dualarını esirgeme şükür namazlarında. Bilirim ki beyhude, Alabildiğine donatsan da evreni, Yâd ettiklerinden çok öte verdiğin kayıplar. En çokta kendini üzdün, görmez misin? Fırkasında, yargısında İki kapılı hanın tam da ortasında: Sus Leyla ve kanıksa evreni: Kanıksamasan da ikbalini, Bir mihrapta kaybolmuşluğunun tadına var doya doya, Söz bir Allah bir, Takvanda sakla sevgini, Pay et bir haziran gecesi. Sakla sırlarını verme yıldızlara, Onlar bile kayıp, gözden kaybolduktan sonra, Düşüşlerinde düşle mahrem yükünün bedelini, Ne ilksin ne de son, Leyla. |