Zaman Mahkumu
Yarıda kalmış hayallerin peşinde,
mavilere açıldı yalnızın biri. Niçin gittiğini söylemedi, zaten soran da olmadı... Bir elveda,bir hoşça kal dilemedi, zaten dileyecek biri de yoktu. Dolunaya doğru açtı yelkenleri. Karanlıklara bürünmüş, yıpranmış umutları... Ve; Mehtap ve gölgesi, ardından kovalıyordu... Kalemi olmuştu pusulası, ve gizliydi sayfalarda. Hatıralarla dolu dizeler, dizelerle dolu hatıralar... Mavi,beyaz dalgalarda gözüküyordu, yarım kalanlarla bitişlerin arasındaki fark. Deniz köpüklerinde, yansıyordu alaca karanlık... Gök sevişiyordu kara bulutlarla, damlalarda gizliydi yaşanmışları. Ayırt, etmiyordu, kara, ak, veya mavi damla, çünkü, Ay ışığında hepsi aynı alaca renkteydi... Gözlerinde gizliydi masumluk, masumlukta gizliydi günahları. İnanıyordu; gidişlerin, geri dönüşlerine. Sanmıyordu yolun sonu gelecek... Ve inanıyordu, yeni denizlerle gelen yeni gülüşlere. Hani,o sadık eski dost yalnızlık olmasa, belki inanmaya ömrünce devam edecekti... Her şeyi anladı, mavi, kara derinliklere dönüşünce, Ölüm, mavi ve zamanın birleştiği noktada yakalayınca. Oysaki,yeni rüzgarlarla esen yeni umutlar peşindeydi, bilmiyordu tüm çırpınışları boşunaydı.. Zaman ve kader bağışlamadı, kederlerin ve dertlerin mahkumunu.. Ve o da anladı olmuşlarla, olanların, ve olacakların yelkenlerini, kendi yönetmiyordu. Çünkü her zaman geminin dümeni kaderin ellerindeydi... Suskun// |