Ufuksuz sürprizlerle dolu bir evrende Günler bir mum gibi eriyerek tükenirken Hayatı ve içinde taşıdığı eksikleri ayıklayacak akla kavuşunca Ruhumda tatsız bir mutsuzluk Ve zihnimde huzur almamı zorlaştıran bir şaşkınlık hissettim
Zamanın tülbendinden süzülürken ömür Kıvrılan afsunlu bir yılan gibi içimde kıpırdadı gizli bir lisanın fısıltısı Ve geçmişin üstünden biriken tozları sildiğim vakit Altında o kadar çok sır ve sürpriz saklıydı ki şaşarsın Söylenemeyenler. İmkansız arzular Eksik kalmış hayaller Anlatılmamış cümleler kılıktan kılığa girmişler
Say ki, Zihnimde şimdiye kadar düşünülmemiş düşünceler belirdi Geçmiş, özlemler, bütün kaybedişleri hatırlattı bana… Kimsesizleştim, sessizleştim, ıssızlaştım Ve yalnızlığı tetikledi Azarlanmayı hak etmiş kabahatli bir çocuk gibi İçimde bir küskünlük, beni kederlendiren adını koyamadığım tuhaf bir şey vardı Bir sezgiyle mi, içgüdüyle mi? Yoksa hafızanın gizli oyunlarından biri yüzünden mi bilmiyorum Hüznü andıran bir duygu kaldı bende Hani, varlığının bütün zerrelerine nüfuz eden hüzünler vardır ya Hani, insanın gözünden sicim gibi yaş getiren hüzünler vardır ya, işte ondan
A benim gönül üzgünlüğüm Hüzünlerini nasıl ispatlayabilir insan? Sonradan uydurdun derler Bu diyenler ne derseler desinler Bu hüzünler benim sezgilerimi doğruluyor
Nadasa bıraktım ümitleri Çünkü hayatın neyse o olduğunu biliyorum Ebediyet içinde birkaç nefes, kelebeğin kanat çırpışı kadar fani bir an Her canlı varlık bunun farkında zaten Doğa kendini bilgi diliyle ifade ediyor Ki, evren bilgiyle kaynıyor Ama ortalık tenha
Aklıma getirmeye çekindiğim “Ölüm ve Yaşam” Bu iki kelime her kalp çarpıntısında kendini hissettirir Ve eziyet eder sana korkarsın o an düşünmekten! Düşlemekten… Hepimizin birbirimizi son kez gördüğümüz bir an olacak O an hangi an olacağını hiç bilmeyeceğiz Ve o an gelecek. Gözündeki bakışı bize anı olarak bırakan biri ayrılacak bizden Bir daha o bakışı görmeyeceğiz. Hayatımızı vakfettiklerimiz Bir bilinmeze doğru uzaklaşacak
Biz yine bıraktığımız yerden yeniden başlayacağız… Geleceğe yatırım yapmak için debelenirken tanrı aşağıya bakıp gülümseyecek belki de
Oysa evrenin olgularıyla uğraşan bilim adamları diyor ki İnsan beyni kâinatta rastlanan bilimin son büyük gizemidir
Tanrı bağışlamayacak beni Nefes nefes kâinattan dörtnala geçerken Bir tepenin üzerinde durup geriye baktım Iska geçtiğim “küçük gizemlerin” farkındalıklarını fark ettim Aslında kâinatın içinde, saklanmış “binlerce küçük gizem” vardı Sence bilimin övdüğü insan! Sezgin bir şeyi nasıl ıska geçebilir? Beki, var mı bu bilinci açıklayacak bir bilim? Var Her insan evrende ıska geçtiği her gizem için bir bedel öder Az ya da çok ama mutlaka bir bedel var
İlk önceleri bunu bir türlü anlayamadım Ne de hayatımdaki neticesini ölçe bildim Sonra kendi kendime kaldım, çıktım dışarı baktım gökyüzü hâlâ mavi Yıllardır kurduğum hayali bilmem kaçıncı kez kuruyorum Ne yapalım nasip değilmiş
Ey canını sevdiğimin kaderi Seni nasıl ispatlayabilir insan? Kaşla göz arasında bir od düştü özüme Öyle benliğimle özleşti ki Kâinattaki gizli gizemler karanlıkta parlayan bir yıldız gibi göründü gözüme Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni Tanrıdan çok özür dilerim Bu efsunlu toprak parçası üstünde Hafızamı kâinatın atıklarını içine doldurduğum bir çuval gibi kullandım O kadar çoklar ki... Hiç bu kadar ağır gelmemişti varlığım bana
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Kaderini Nasıl İspatlayabilir İnsan? şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kaderini Nasıl İspatlayabilir İnsan? şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
lk önceleri bunu bir türlü anlayamadım Ne de hayatımdaki neticesini ölçe bildim Sonra kendi kendime kaldım, çıktım dışarı baktım gökyüzü hâlâ mavi Yıllardır kurduğum hayali bilmem kaçıncı kez kuruyorum Ne yapalım nasip değilmiş