GAZOZ KAPAKLARI
Köyden kasabaya ineli bir ay kadar olmuştu. Kendi köylülerimden başka tanıdığım kimseler yoktu. Sınıfındaki arkadaşları bile daha tanıyamamıştım. Sınıfta şımarık çocuklar vardı. Giyimlerinden kuşamlarından varlıklı oldukları belliydi. Onların pantolonları ütülüydü, ayakkabıları deriden ve boyalıydı. Gömlekleri bembeyazdı. Benim pantolon yamalıydı. Ayakkabıların kara lastikti. Sınıftaki arkadaşlarla aramızda büyük bir tezat vardı. Sınıfta onlar öndeydi, bizlerde yani ezikler arka sıralarda. Sınıftaki kızlara baktığımızda yüzümüz kızarıyordu. Cebimizde harçlığımız bile yoktu.
Teneffüslere çıktığımızda, bahçede dikkatimi çeken tek şey son sınıf öğrencilerin şişelerde bir şeyler satmasıydı. Okulun önünde kapaklı bir kuyudan iple bağladıkları bir kasayı her teneffüste çıkarıyorlar, zil çalınca biz içeri girerken kasayı tekrar kuyuya indiriyorlardı. Sorumlu öğrenci, her teneffüste elindeki bir şeyle şişenin kapağını patlatıp çocuklara veriyordu. Parası olan öğrencilerde şişedeki sıvıyı içip “Ooohhh!” çekiyorlardı. Meğerse o içilen şeyin adı gazozmuş. Gazozu da öyle patlatmaya yardım eden şeyde, gazoz açacağıymış. Kuyunun içine indirilmesinin nedeni de gazozları soğutmak içinmiş. Bizde paramı var, parası olanlar içip ‘ooh’ çekiyor, biz parası olmayanlarda bakıyoruz. Elbette tadını merak ediyoruz! Ediyoruz da, alacak para yok.
Birde okul bahçesine gelen tatlı satıcısı vardı. Dikdörtgen şeklinde kesilmiş tatlıların üstünde de bir fıstık olduğunu hatırlıyorum. Satıcı bir ıspatula ile bir kâğıda koyup veriyordu tatlıyı. Yine parası olan yiyordu tatlıyı. Biz bakıyorduk sadece. Yutkunduğumuzda olmuştur elbette.
Bir gün köyden gelen bir arkadaş, öğrencilerin kalabalık olduğu bir zamanda, aradan elini uzatıp bir tatlı götürmek isteyince, tatlıcıdan yemişti dayağı.
Öğrendim ki o gazozlar dışarıdan gelmiyormuş. Kasabanın çarşısında, küçük bir dükkânda imal ediliyormuş. Camında kapısında bir tabela olmasa da, bir gün bir adamın bir kazan içinde bir şeyler karıştırdığını gördüm. Adamın yaptıklarını çaktırmadan izledim. Kazanda oluşturduğu suyu bir maşrapa ve hunuyla şişeye doldurup, sonrada ağzına bir kapak takıyordu. Kapağı sıkıştırmak için kollu bir aleti vardı. Kasabadaki bütün kahvehanelerde “Mümin Dayı Gazozları” içiliyordu. Bir kahvehane de içi dolu bir şişeyi alıp inceledim. Şişenin içinde suyun rengi hiçte temiz değildi. Şişenin içinde bir sürü yabancı madde yüzüyordu.
Yine bir öğle arası Mümin Dayının dükkânının önünden geçiyordum. Yanımda da bir arkadaşım vardı Gazoz kapakları bitmiş. Bize, “Ulen gidin kahvelerin önünden gazoz kapakları toplayıp getirin. Otuz kapağa bir gazoz” diye söylendi.
Yarım saatlik bir zamanda topladık kapakları. Getirip teslim ettik. Kapakları yıkadı sonrada şişelerin ağzına o makinayla yerleştirdi. Biz meraktan nasıl yaptığına bakıyoruz. Maşrapa ile bir tas içinde bize gazoz içirdi. Çektik tozlu gazozları.
Ah be Mümin dayı senin gazozunla milli olduk biz. Gerçi son verdiğimiz kapakların gazozunu içemedik ama olsun.
Galiba o günlerde gazoz pahalıydı. Fen Bilgisi öğretmenimin “patlat dokuz kişiye bir gazoz” esprisini çok sevmiştim.
Memlekette elektrik yoktu, buzdolabını nerden bulacaksın.
Yaşasın okulun kuyusu!
Yaşasın Mümin Dayı gazozları!
Şuayipodabaşı…
20.02.2017/Kepez/Çanakkale
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.