Kabuğuna Gömülür Kaplumbağalar
İnsan, en çok kendinin katili olur, denemeler yoluyla.
Kendi sesini, empire state binasından atarsın tutmazlar. Birinin üzerini doğrultmuşsan silahını, İlk önce kendini vurursun. Birini yıllar önce hatıralarını sakladığın o yırtık dağarcığından çıkarınca Dersin ki ben mi yaşlandım Sen mi genç kaldın? Anıları, yok edemez hiçbir sihirbaz. İnsan, kendini yargılamaya hiç bir zaman başlayamaz Hep aynadan yüz çevirir Bu kan görünce, bayılmak gibidir biraz. Bu biraz da kendine kör olmaktır. Ölüm,hayatını çekince Tek ayağından çukura Şefkat giyer üzerine insan Pişmanlıklar kapısını zorlayınca. Yola çıktıklarını, yolda bulduklarınla Yürümek için yol yaparsan O yolların üzerine basarsan Mesala işin bitince bastığın gibi izmarite, ayakkabında izi kalır. Söyleyememek, En az zararla atlatmak demek değildir Her zaman. Insan,en büyük soykırımı kendine yapar En çok kendini yağmalar, kendini yakar, En çok kendini kurşuna dize Kendi gözlerinin önünde. Pişmanlık, tırnak gibi batmaya başladı mı O tırnak yerinden sökülecek demektir. Sevgili anneceğim: Size içimin karanlık, korkunç, fütursuz, Solgun, renk çığlığını Size içimin bir işe yaramayan, vazgeçilmiş, terk edilmiş anılarla dolu bodrumunu Göstermeyi ne çok isterdim. Lakin orası eğilip bakmak fiiliyle görebileceğiniz bir kuyu değildir. Sonsuz, uçsuz, bucaksız, sınırsız, vatansız, aşksız, insansız bir yerdir. Sizi oraya indiremem sevgili anneciğim Siz beni hep güçlü hayal ettiniz Orası, Acılar denizim, ümitsizlik ekili ovalarım, çorak düş tarlalarım, çürük düş kırıklarımdır. Orası gereksiz, işe yaramayan, canından ümidi kesilmiş eşyaları koyduğumuz, tavandaki odanız gibidir. Anneciğim, benim içim elektriksiz köylerin, köyden uzak karanlık ovaları gibi korkunçtur. Benim içim sizin göçebe alnınız gibi engebeli Gözleriniz gibi tenha Elleriniz kadar yalnız Zaman kadar ıssızdır. Anneciğim, Ölüm, damarlarımda deli taylar gibi koşmaktadır. Anneceğim, Ölüm, baharla çağlayan nehirler gibi çoşmaktadır. Deve gibi sırtında taşıyor insan ölümünü Kaplumbağalar, öldüklerinde kabuklarına gömülür. Sevgili anneciğim, Tüm dingil yaralarımı Senin pencere önlerine gömdüğün Kırmızı biberler gibi Yaralarıma gömdüm. Sevgili anneciğim, Siz küçükken hep bana büyüklerin eskilerini giydirirdiniz Onlar hep bana bir kaç beden Büyük olur Ya da bir kaç senenin planı yapar Bir kaç beden giysiler alirdınız. Sizden kopya çekmiş olacaklar ki Üzerime büyük tanrının bana diktiği Hayat denen bu elbise. Içim: Hitlerin gaz odalarından Amerikanın atom bombalarından Kitle imha silahlarından iletişim araçlarından siyasetçilerden yeni düzenden, düzmeceden, ekonomiden faizden hisse senetlerinden ilahiyatçılardan, yahudilerden, paralel yapılardan Daha tehlikelidir. Anneciğim, Sizin gül kokan ayaklarınız Benim ömrümün dikenlerine Bassın istemem. İçine yıldızlar serpiştirilmiş gözlerinizin İçine, umutlar, yeni gün, akasya ağacı saflığı yükleyip sefere çıkardığınız oğlunuzun, Batışını seyretmesini istemem. Anneciğim, Elleriniz Her gün göğsümde büyüttüğüm Özgür Kudüs hayalidir. |