gül yongasıhatırlıyorum, bir yolcu vagonunun en arka koltuğunda, iki ayağını kırıp otururken seni. başında çiçekli bir yazma, ellerin toprak kokusu, gözlerin, gözlerin serpilmiş gül yongası. bir bir geçerken istasyonlar, demir raylar üzerinde eksilirken ömrümüz. dışarıda kar var, yürümeyi öğrenen bir çocuk telaşıyla yağan. bir gece vakti aniden kendisini hissettiren bir ağrı gibi, sancıyor sözlerim. bilir misin, en çok susmaktan korkar şair sesim. bilmezsin tabi ya, hiç konuşamadık bir şiirden seninle, ya da bir şairden önce. ah öyle ya, hiç mi hiç konuşamadık seninle, bir sözün üzerine. bağışla beni, unutuverdim, aynı vagonun uzak başlarında olmaktan öteye geçmeyen münasebetimizi. zaman geçiyor, bitsin demiyorum yolculuk, ama bitmeli. ve ben, koşuverip yanıbaşına dolu dolu bakmalıyım gözlerinin içine, öylece kalmalıyım. bir kandil gibi yanmalı içim, hayır, hayır dönmemelisin sırtını bana! bir kez olsun, sana dönmeli dilim. dinlemelisin beni. içlerinden bir tanesini, sana vereceğim. diğerleri o bir tanesini kıskanacak bilirim. sayısız mahmur çiçeği var avuçlarımda, hadi diyeceğim seç birini. ah elin değmeyecek yine ellerime, utanıp,sıkılacaksın, büzülecek yanakların. yine gitmeye kalkacaksın. yapma, yapma benim güz güneşim, gitme. vallahi ilişmeyeceğim bir daha, biraz daha kal. mahmur çiçekleri, kar demetleri, şu kara vagon hatrına, ne olur, ne olur bir şiirlik daha kal. gitme! diyeceğim. kimbilir gideceksin belki de. - abdullah cemek |