ÖLÜM UYKUSU
ÖLÜM UYKUSU
Bazen, gidenler herşeyi alarak gittiğini sanır. Ama bilmezler ki geride kalanlarda ne derin yaralar açtıklarını! Aslında giden, geride bir enkaz bırakır ki, geride kalanlar, ardı ardına gelen depremlerle ruhunun derinden sarsıldığını hisseder! Onarılması mümkün olmayan, asla kapanmak bilmeyen yaralar, her dokunuşta tetikler dipteki sarsıntıları! Gözleriniz kapıda, kulağınız sestedir artık. “Şimdi birileri gelir de açılan yarama merhem olur diye.” Ama nafile bekleyişlerdir bunlar! Ne gelen olur, ne de bir giden. Artık zul gelir yaşamak; soluk almanız yavaş yavaş zorlaşır. Adeta boğazınıza düğümlenir yutkunmalarınız! Boşluğu saran kollarınız, bir müddet sonra yanınıza düşer. Boynunuz bükülmüştür artık! Önce bir titreme sarar dudaklarınızı. Ağlamak istersiniz, ağlayamazsınız. Giden gitmiştir bir kere. Aklınız çıkar bedeninizden. İç hesaplaşmalar başlar. Ardı ardına gelen sorular; neden, neden, neden? Yankılanır ıssız odanızda sessiz çığlıklarınız. Hatam neydi? Ne kabahat işledim diye sorarsınız kendi kendinize. Cevap bulamazsınız sorularınıza. Giderek bütün bedeniniz üşümeye başlar. Hayır, hayır, hayır lanet olsun. Zaman geçmiyor diye feryatlar etmek istersiniz. Geçmişi unutmak için, bütün yaşananları, dertlerinizi bir hamleyle geceye taşımak olur amacınız. Belki unuturum, belki uyurum diye! Ama bilemezsiniz ki geceler kişinin kendisiyle yüzleşme vaktidir. Cevabını bulamayacağınız dertlerinizi dinlediğiniz zamandır. Ve süreç başlar. Dertlerinizi unutacağınızı sandığınız gecedesiniz. Kendinizi sorgular, yüzleşir, yargılarsınız! Geride kalan cevapsız sorularla zaman geçip gitmekte ve kirpikleriniz uykuya çağırmaktadır sizi. Göz ucuyla saati yoklarsınız. Sabah saatin 0.400’ü. Teneşir sürülmüşçesine kirpik dipleriniz yanmaktadır! Farkında olmadan eliniz uzanır ardı ardına yaktığınız sigaraya. Bir sigara daha, daha bir sigara yakarsınız. Geçen onca zamanda; ne kendinize sorduğunuz soruların yanıtını bulursunuz, ne de ki huzuru! Artık odanıza, perde aralığından sızmaktadır güneş huzmeleri . Taşırsınız geçmişten gelen hayatınızın ağır yüküne eklenen uykusuzluğu ve kendinize sorduğunuz soruların yanıtsız kalışını. Çıldırmak üzeresiniz ve geçmişte yaşananlar çınlar kulaklarınızda. Her davranışınız, her tavrınız, her söyleminizde hatalı bulunmuşsunuzdur! Çünkü artık siz de diğerleri gibi; herkesi, her şeyi, her devinimi suçlamaya başlarsınız. Bu sizin bittiğinizin, tükendiğinizin işaretidir! O andan itibaren, her söyleminiz, her deviniminiz, haklıyken sizi haksız duruma düşürecektir! Ve okunur sabah ezanı. Hele bir de güzel bir notadan okunuyorsa ve ses te güzelse, ona sığınmaktan başka çare bulamazsınız. Derken damlalar süzülür kirpiklerinizden. İnceden inceye yanaklarınızı yakarak geçer. Volkanın ağzından yamaç aşağı akan lavların akışı gibi! Yanmakta olan gözlerinizi silmek için yumruklarınızı sıkarsınız. Aslında sıkmak istediğiniz yumruklarınız değil, o yumruklar, canını almak içindir adaletsizliğin, haksızlığa uğramışlığın, anlaşılmayışınızın ve de vefasızlığın! Bir türlü baş edemezsiniz onca olumsuzlukla. Güçlükle kaldırdığınız yumruklarınızla gözlerinizi ovuştururken. Yanmaya başlar gözbebekleriniz. Allahııııım diye çığlıklar atmak istersiniz. Hayır, hayır olmuyor işte. Çünkü siz suslara mahkûm edilmişsiniz! Dilinizde bu kez farklı söylemler; “zor anlarımda yanımda olmayanlar mutlu anlarımda hep yanımdaydılar. Öyleyse ben de onların yanında olmamam gereki.” Diye karar alırsınız. Gün ağarmıştır artık. Ölümcül bir uyku davet eder sizi koynuna. Öyle çıplak, öyle candan ki, baygın bakışlarla sarar bütün bedeninizi. Teneşir sürülmüş gibi kirpikleriniz artık ölüm uykusuna yatmışsınız! Tebelleş olmuş bir yaşamda aşka müptela yüreğim bu gece de sensizliği yenemedi sol köşesi paraf altında ecel gömleğimin çarşaf, çarşaf yokluğunu yüzüme okumakta ayrılık A bendi ihanet ettiğimi Ş bendi aşka şathiyeler yazdığımı K bendi kadere boyun eğmemi söylüyordu sustum kim bilebilirdi teneşirle kirpiklerimi ıslattığımı kim bilebilirdi ölüm uykusuna yattığımı unuttum sanmışlar ben hiç unutmadım ki seni görmemek için namahrem gözleri dokunmamak için kadifemsi bir tene koynuma alarak düşlerimi ölüm uykusuna yatmıştım sadece hatırla ey belleğim hatırla sevgili düşlerde tutkuyla sevişmelerim korumak içindi seni sana elveda diyemeden üzmemek içindi hakikate gidişim divanda melekler varsın ayrılığı benden bilsinler savunurum elbet kendimi Tanrı şahidim olsun ki kirletmemek için aşk mabedimi ölüm uykusuna yattım Havva’nın suçu da değildi bilmiyorum kaburgamı kimlerin kırdığını sensiz bir “Ankara gecesinde” “yıldızları söndürürken” yakarak yüreğimi birileri külümü göğe savurmuştu şimdi karar çıktı Cehenneme sürülüyorum kelebeklerin ateşe uçtuğu gibi nefesim tutuşmak üzere dudaklarım yanıyor sensizliğe uyanmak istemiyorum hadi gel öperek uyandır ölüm uykusundan beni Efkan ÖTGÜN |
Kalemin susmasın
____________________Selamlar