EMSAL/SİZİM...
Sessizliğimi yüzüme vurup durma sesimin efendisi!
Kanatma yaralarımı içim kan revan olur… Tekil bir davanın üstesinden gelememişken haykırıp durma içimin en ücra köşesinden dünya çığlık çığlığa deme ses olamam çığlıklara bilirim, sen de bil! kâr etmez merhemim çoğul yaralara Çare/Siz/İm… Üstelik el kadar eksik etek prematüre bir bebeğin hüzünlü öyküsüyüm baba kucağına muştu diye verildiğim andan itibaren ağaç olamadım mesela, yeşeremedim uzatamadım dallarımı göğe ellerimi uzattığım kadar Dal/Sızım… ve hiçbir kol yorulmadı umuda sarılan kollarım kadar... Aklım sıra yoksul bir çul parçası üstünde bahtını doğuran anamın sırtına yüklüyorum göçüklüğümün günahını /enkazım sırtımda... ve hâlâ çok sesli ağlıyorum babamın gurbet türkülerine “Orda bir köy var uzakta” çocuk şarkısı eşliğinde Sıla/Sızım… Dokunma! Dokunmasın ses tellerime hiç kimse gönül telime de… Ahrazım isyanımı yutacak kadar koca bir hiçlikte kaybolmuşken ve tamtakır bir hayatın çetelesini tutmaya çalışırken sevgide de işsizim… Oysa baktırdığım fallarda üç vaktin üçünde de kısmetsiz değildim daldığım her yürekte çoğaldıkça yalnızlığım Vuslat/Sızım… Kör değil ya gözlerin sesimin efendisi! Gör işte, duy! Yüreğinden vurulan her çocuğa acı(ma) yacak kadar duyar/sızım uzak tutmaya çalıştıkça gözlerimden kanı, karanlığı gördüğüm yürekler, derin baştan aşağı kara bırak da sessizliğimde kalayım sesimin efendisi gücüm yetmiyor faydasız naralara Emsal/ Sizim … 12/03/2008 |