KIRIK BİR TABURE MİSALİhayat ateşten bir gömlek gibiydi sanki onun için düzden soyunsa umutlarına acıları hep tersten giyerdi hayatında daha çocukluğunda başladı vefasizligi yasadıda kalbi insan kahrına bir türlü alışamadı büyüdükçe kalbi kanaya kanaya hiç canın yandımı demeden kimse bir adam yaşıyordu bir yerlerde eksi kırık bir tabure misali kullanılmış ve bir köşeye bırakılmış onlarca insanların arasında sahipsiz bir adamın hikayesidir bu aslında daha çocukluğunda çocukluğunu unutarak gözlerinde aklı başında olmayan sırılsıklam vakitsiz adam olmuşluğu gecelerin koynuna teslim etmişti çocuk bedenini o rüyalara dalarken geceyi yırtardı korkmadan orta yerinden ve kaldırımlara çarpa çarpa çocuk gülüşlerinin sesi duyulurdu nurlara boyanmış şehrin her yerinden ve her doğan yeni bir günün sabahında anasız babasız hoyratca gençliğine farkında olmadan nasılda hızlı koşuyordu hayatın kıyısında zaman su gibi akarken tam düştü düşecek derken bir şekilde hayallerine tutunuyordu yinede gelmisine geçmişine sövmeden arada hayata ve insanlara isyanlar dökülüyor ve her kaybettiğinde insanca tövbeler uğruyordu diline kimbilir avuç avuç dualarının arasında belkide bir sevdayı özlüyordu yada pencereleri pembe pancurlu ve etrafı bahçeli ustelikte duvarları sarmaşıklara gizlenmiş iki odalı gönül sarayına girerken kollarının arasında gelinlikler içinde bir sevgili hiç dosenmemis odasına düşlerinin arasına aslında nasılda yakıştırıyordu kendini yalnızlığına nispet yaparcasına yıllar geçip giderken kaç güz yağmurları yağdı içinde kimbilir mevsimler biribirini kovalarken bazı gecelerinde ve en sessizliginde ay bolunurken bir yerlerden O her sabahında bir sancıya tutuluyordu mutluluğa biraz telaşlı sızılar içinde çakır gözlerinden umutları nasılda okunuyordu karşı konulmaz yıllarına yüzündeki çizgilerin adresleri birer birer sanki vakitsiz ölümlere çıkıyordu ve daha kimbilir kaç takvim eskitecekti parmakları sabırla sevmek kolaydıda sevilmek ne kadar zor şu hayatta ölmek. ölmek çocuk işidir diyecekti kimbilir belkide kendince ve bir gün her hangi bir sokakta uslanmaz bir yalnızlığın çığlığı yakışmaz bir bedene ölüme ağıtlar yakıyordu yabancı gözlere başı bozuk kalabalıklara aldırmadan bir hikayenin sonuna yani o çakır gözlerdeki umuda sanki hayat ağlıyordu üçüncü sayfalara ölüm düşmüş günü geçmiş bir gazetemi örtecekti yani şimdi bu bedeni üstü kırk yamalı hayatların hikayelerini yaza yaza caddenin ortasında öylece kırık bir tabure misali sahipsiz kullanılmış ve atılmış gibi öylemi Ayhan’ca Cümleler Ayhan Akdeniz |