MANSUR KARASI
Derin bir denizle söyleşmek gibiydin
kaybolmuş türkülerdi rüzgarın uğultusu dokunuşlarla dağılırdı güz yelleri sen ağlarken gecikirdi dönüşler yıllar sorguladı beni, sonrası hiç. Yaban güverciniydi akşamüzerleri kanatlarında mavi masallarla kimsesizlik kör kurşun bir inat gecenin gölgesi destansı bir feryat hangi uzakta kayboldun şimdi umutlar kırık bir saz söylencesi. gelmeler tekinsiz yaralı ceylan inlemesi. Engereğin nefesinde kirli bir dinamit durmadan tuzak örüyor saatlere incirde acı süt kokusu, asmada baykuş tutsağı üzüm, ellerimizde nar çatlağı ayrılık yüreğimiz tufan bir yoksulluk ölüsü aldanışlar depremindeyiz kaçıncı sürgünüyüz hayat denilen kaçamağın. Sustukça kuşlar ölüyor ormanımda yazdıkça bir denizin idamı vuruyor kıyıma çığlık rengi resimler asıyorlar duvarlara gözleri Mansur karası dudağı Nesimi yangını yüreği kundaklanmış aşklar kervanı sonsuza yürüyor dillerinde yorgun rüzgarlarla. Benim hüzün değirmenim, nergizleri tutsak düşlerim katledilmiş bir eylül`e ağıt yakan gençliğim gecenin karnında, ayışığında saklı şimdi kül desenli kilimler seriyor samanyoluna sırtlan nefesi kör pusula yarınlara acısı ipekböceği umut saklıyor kozasında. Sular nasıl okşarsa nehir taşlarını öyle okşuyorum gül gölgesinde toprağı sorular soruyorum çıban yarası bir gurbete nasıl biter bizim kardelen sürgünlüğümüz yağmurla konuş, caddelerle sus, adresleri kaybet dikenle sar yaranı bu cehennem bu kıyamet. Latif Köybaş |
Yaraya tuz basmak gibi...
Tebrikler Şâir.