Serencam...Tam da kaderime razı olmuşken; Ansızın sen çıkıp geldin hışımla! Kara bulut gibi çöktün üstüme, Ne derdin var idi garip başımla?.. “Serçe beyinlisin” derdim kendime; Kartallara ayıp olmasın diye! Altmış yıldır yabancıyken biz bize, Sen nasıl yer buldun orda kendine?! Oh ne güzel! Şimdi olduk arkadaş, Yirmi dört saatte hep sarmaş dolaş. Her ağrın, her sızın bir batman, bir put; Bilirim, bu yükü kaldırmaz bu baş! Dert üstüne bin dert, sen icat ettin! Ayrılıp gitmişken, ne ricat ettin? “Çok şey yapacağız” diye sözler vermiştim; Dost, düşman önünde hacalet ettin! Tevekkül Allah’a deyip hoş oldum Altmışımdan sonra bir berduş oldum! Ben kendi hâlimde, garip, bi-neva Bilmem kimin kargışına tuş oldum… Ben ki rind meşrebim, çabuk bıkarım! Kanat çırpıp asumana çıkarım… Bilirsin, gençlikte deli fişektim; Ulan beyin! Sana kurşun sıkarım! Amma, lâkin artık aktım, duruldum Bir derviş postuna geçtim, kuruldum! Tirtoylar, voynalar, aşkla kavgalar; Takatim tükendi, gayrı yoruldum! Ay havar, ay havar! Hayat kalmakal! Bahtsız bir serencam, harabat ahvâl! Son nefes üstünde son arzum odur; Hakk’ın rahmetinden zerre-i miskal… Cahit Kılıç İstanbul, 14 Ağustos 2015 |
Bahtsız bir serencam, harabat ahvâl!
Son nefes üstünde son arzum odur;
Hakk’ın rahmetinden zerre-i miskal…
Beğeni ile okudum kutlarım.
Kaleminiz daim olsun, selam ve saygılarımla.