bir kadının kaçak hikayesi.
felsefe yapan bir kadın vardı bir zamanlar
ağzında dolaştırdığı üç beş kelime ile ideal bir hayatın resmini çiziyordu. ve bu resmin içine sığdırdığı ütopik bir mutlulukla çevresine şuh bir kadının nasıl olması gerektiğini kaçak bakışlarıyla gösteriyordu. kaçak bakışlar diyorum çünkü kendine döndüğü zaman asıl kendisi oluyordu. neyse.. bir gün evine gittim apansız salaş bir meyhaneyle karşılaştım sanki kırık dökük şişeler etrafta darmadağınıktı. sonra iki adım ötedeki hole girince bir masanın altında kıskıvrak topak bir hamur gibi kendine sokulduğunu gördüm. yüzünden düşen bin parçaydı sanki o yaldız saçan yüzü kaybolmuştu ve benim gördüğüm acaba o muydu dediydim kendime. bir an durakladım ve sonra yüzündeki kaçamak bakışlardan o olduğunu anladım. ne oldu dedim neden yüzün gülmüyor dedim neden insanlara baktığın gibi kendine bakmıyorsun? yüzü salça gibi oluvermişti damdan düşer gibi başına inen bu sorular karşısında. kısa bir iç geçirdi aldığı nefesi hissedebiliyordum ve ne söyleyeceğini çok merak ediyordum. birini seviyorum dedi ojesi dağılmış dudaklarının arasından. ve sonra sağanak yağmurlar gibi dökülürken bar bar bağırıyordu neden ona söylemedim neden hep güleç yüzümün içine sakladım derken meselenin ne olduğunu anlamıştım ve doğrusu ona çok acımıştım. şimdi diyorum da saklamanın bir anlamı var mı içimize sıkıştırıp ruhumuzu darmadağın etmenin hiçbir anlamı yok. çünkü biz başkasını değil kendimizi aldatıyoruz. bu kadının da yaptığı buydu başkasına gülerken kendine hep ağlıyordu. o günden sonra onu neşeli görmedim. ne oldu bilmiyorum ama çok uzak bir kente yerleştiğini sonradan öğrendim.. 3 ağustos. |
saklamanın bir anlamı var mı
içimize sıkıştırıp
ruhumuzu darmadağın etmenin
hiçbir anlamı yok.
çünkü biz başkasını değil
kendimizi aldatıyoruz... Şiir tümüyle güzel ve etkileyiciydi. Kutluyorum.