NASIL HÂL BÖYLE
Mestane olmuşum, ey afitâb’ım
Baht-ı yâr eyledin, nasıl hâl böyle Sükût-u ezada, gönül serâb’ım Ey aşk-ı erbâb’ım, mest eyle neyle Ayın ondördüdür, cemali yârin Dokunsan kırılır, o kadar narin Gözlerinde mâna, ne kadar derin Çöl akşamlarında, san ki bir leyla Bulduğum her sevda, döndü direkten Bu gönül ne çekti, bilsen firaktan Kendinden geçerek, candan, yürekten Ömrünce bir kere, sevdin mi söyle Saçlar bukle bukle, ne güzel lüle Azad’lama fazla, bırakma yele Asumanda siman, yansıyor güle Bu gece başımda, dolansın ayla Ey canan; şu ismin, hoş gelir dile Kardeşlermiş meğer, mutluluk çile Şarkılar söylersin, bülbüller ile Sesin geliyor bak, doyumsuz layla Açıp kollarını, coşkuyla, hazla Adım haykırdın mı, gür bir avazla Bir sevgili gibi, en güzel sözle Gönlümü al benim, kahveyle çayla Lüzumsuz bitkinsin, nedir bu halin Hoyrat rüzgar esmiş, kırılmış dalın Yaş yarıyı geçmiş, solmuş cemalin İsyana gerek yok, her sevda öyle Sadık DAĞDEVİREN Aşık LÜZUMSUZ ETEK YAZILARI MESTANE: Kendinden geçme AFİTAP: Gülen yüz BAHT-I YAR: Mutlu, huzurlu, geleceği güzel SÜKUT-U EZA : Suskun acı, sessizce acı çekmek SERAP: Çölde olmayan şeyi varmış gibi görmek, hayali CEMAL: Yüz çehre FİRAK : Ayrılık LAYLA: Ninni AYLA: Ay ve yıldızların çevresindeki ışık ASUMAN: Gökyüzü BUKLE: Küçük kıvrımları olan saç LÜLE: Bükülmüş, dürülmüş AZAD: Özgür bırakma, salma |