Avcı Yok
Uzak çağlayış kükremelerini içerken köknar,
Güneş sakin parlaklığını bırakıyor zümrüt yüklü dağlara Gökyüzü sabaha doğuyor içim yağmurlarına koştururken Patilerini ürkek koşu yarışlarına hazırlayan tavşanda dikkat gözleri Bütün lüzumlu şeyler yerli yerinde karşı bele vuran günde yeşil çimler Herkez giyinmişti, ağaç zümrüdünü, çiçekler renklerini, hayvanlar kürklerini Bir o çıplaktı, namlusunu istediği hedefe doğrultan adam. Duygu yoksulluğuna bile sığınamamıştı heybesindeki azıktan bile aç… Derin sığ kalbinde kırışılıklar, akıl kıvrımlarında fonksiyon kaybı, Yorgun ağrılarına doğru, zayıflığı kaslarına emip yürüyordu donuk bakışlarıyla. Bütün savaşlar adına tetiği çekti ve kıvrandı bütün acıları içerek tavşan… Ağıtlara ağıtlar yakılıyordu evrenin dolu taraflarında, Boşluğunda içi boş hayaleti alkışlıyordu kara bet sesli kargalar. Güneş tepsisinde, dağlar yamaçlarında orman, doruklarında kar, Çimler yerli yerinde ama renkler eksik ve patiler yok. Namlu yok, tetik , kanlı el, gez, göz yok Avcı yok…. hOça 2015 |
"Duygu yoksulluğuna bile sığınamamış, heybesindeki azıktan bile aç avcıların" olmadığı günler ne güzel...
Sevgi, saygı ve selamlarımla, hoşça kalın…