ADAM VE GÖLGE...
Yontulmuş düşlerin adamıydı o:
Adamın hası, Fıldır fıldır gözleri. Ne ilk yaratısıydı Tanrı’nın Ne de sondan bir önce. Sararmış düşleri vardı adamın, Satır arasına her düştüğünde yolu. Selam verdiği dostları… Ulu orta söylenirdi Patavatsız değildi ama Küfrün en hası… Kırık bardağından yudumlardı rakıyı, Kadını bildiği o yelloz: Sarı saçları ve pembenin her tonu, Allığı, ruju ve farı. Bir çocuğu yoktu adamın, Ne de sırdaşı Ama çoktu hasmı Hısım bildiği gölgesiydi sadece Tüm o sıra dışılığı tek kamuflesi. Her gece eşlik eden o meşum gölge; Asardı kapıdan her girdiğinde; Hem paltosunu hem gölgesini. Tortusu çöreklenirdi hüznün Her gece yarısı. Ne zamanki dokunsa aksine Korkardı ölesiye. Öyle böyle değil de üstelik Korkardı sebepsizce Komik ama gölgesinden bile. Serum takmıştı bir kez en derine. Bir zamanların gözü pek düşlerini Uğurlamıştı çoktan uzak memleketlere, Anası öldükten sonra hem de. Kırıktı ön dişi, Duymazdı kulakları Ne zaman ötse kuşlar Ne de seyisin sesini: Ses bildiği hiç kimse Koca bir hiçlikti işin aslı Hiçlikten de öte: Portmantoda asılı gölgesi. Ne ilk ne de son Razı gelmese bile Boydan boya serili öfkesi. Ne gam… Ne sıradandı adam Ne çözülürdü suyun dibinde Tek sığınağı yine kendisi Kadim dostu gölgesi bile Karışmışken muadili diğer gölgelere Adam ve hiçlik Hiçlik ve gölge. |