HAYDARPAŞAGAR OTELİ (9)Birinci Bölüm; BASAMAKTAKİ HEYKEL Burası şirin Martıları, dost Dalgaları, Dalgakıranı, yeşil Yosun Sakallı yaşlı Dubaları, isli-pisli yağlı Halat bağlı Döküm Babaları, Gişesi, Rıhtımı, ve Büfesi ile Haydarpaşa İskelesi. Yer, eskilerin Haydarpaşa Garı, Bugünün İstanbul Kültür ve Sanayi Fuarı, Üçüncü Kat, Birinci Bölüm. Konu; El Sanatları. Birinci Şiir; BİR HEYKEL, İKİ MARTI, ÜÇ ŞAİR Düz, yalın ve bilge üç Merdiven üstünde bir Bronz Heykel. Kalın, uzun, kışlık Mahpushane Abasını sermiş altına, çapraz Ayaklarını Denize doğru uzatmış hafif yana yatmış oturuyor. Bir Eli ütüsüz-kırışık Keten Pantolonunun Dizinde, öbürünün Dirseği yanda duran Mermer Sandığın üstünde, Elinde Ucu Süngü gibi sivri Tunçtan Kalemi ile... Hayır yazmıyor! Neden mi? Yazsaydı Kağıda değerdi Kalemi! Tunç Heykelin Dirsek altı Kağıt Rülo, -Mermer oda- sığmıyor Kağıda, salarak kendini aşşağıya, Basamak-Basamak basarak Merdivenleri, dalgalı bir Örtü gibi kayıyor İskele Meydanına. Bu Adam Bıçak gibi Ağzını açmadan tutuyor Elinde Demir, Bakır, Kalay, Kurşun karışımı Tunçtan Kalemi. Öne eğimli Boynu uzamış dim-dik ileri, kıpırtısız, kararlı, mağrur ve derin Gözleriyle ne bakıyor Kağıda nede Kalabalığa. İki Martı -Tunçtan değil, canlı- Biri kıvırcık Saçları üzerinde Heykelin, diğerinin Boyu Heykelin Kulağına değin, ilkin Fısıldıyor, birşeyler söylüyor, sonra Başını öne eğip, Kanat çırpıp gülüyor -yada bana öyle geliyor- Heykel Mağrur, Heykel ciddi, Heykel Tunçtan, Heykel Taş gibi suskun duruyor. Heykel, Heykel olmanın, bu Merdivenlerde oturmanın Sorumluluğunu duyuyor. Diğer Martı -Heykelin Kıvırcık Saçları üstünde duran- açtı gergin Kanatlarını çırnpmadan, kayıp-kondu diğer Omuzuna bu Sorumluluğun. Her Otu yemesini gayet iyi bilen ben, Martıca’dan hiç anlamam ama, Zannımca; "Haydarpaşa Garında..."(*) diye başlayan bir Şiir konuşuluyor; "1941 Baharında. Saat on beş. Merdivenlerin üstü Güneş yorgunluk ve telaş. Bir Adam Merdivenlerde oturuyor birşeyler düşünerek." Memleketimden İnsan Manzaraları -1- Şiirindeki "Garip Şeyler Düşünmekle" Meşhur olan Galip Usta değil bu Adam. Belli ki kalın, uzun, kışlık Mahpushane Abası üstüne yayılmış Merdivende oturan Şairin kendisi. "Merdivenlerden Mahkümlar çıkıyordu şakalaşıp gülüşerek. Üç Erkek bir Kadın ve dört Jandarma. Erkekler Kelepçeli, Kadın Kelepçesiz, Jandarmalar Süngülü. Merdivenler üstünde bir Kayısı Gülü, bir Cigara Paketi, bir Gazete Kaadı." Bir Mahküm Başını kaldırıp Heykele baktı; "Mahkümlar durakladı. Jandarma Hasan tokalaştı Ahmet Onbaşıyla, Jandarma Haydar aldı Yerden boş Paketi soktu Cebine" Dur hele Kara Zurna, sen yine hepten sapıttın! O Günün Ana Garını bugünün "İstanbul Kültür ve Sanayi Fuarı" yaptın yinede birşey demedik; "- Mahkümlardan Biri Şairin kendisidir." dedin, haydi onuda yedik! Diyelim ki Merdivenlerde durup Heykele bakan Mahküm Şairin kendisi. Ya bu Tunç Heykel de neyin-nesi? Ayrıca; 1941 Yılı nerde, Bugün nere, aradan üç Çeyrek Yüzyıl geçmiş bre! Bu Mahkümlardan Biri nerden bilebilirdi ki Günün birinde bu Merdivenlere Heykelinin dikileceğini? Sen karıştırmışsın herşeyi. Valla, 75 Yıl nedirki Usta? Bakarsın üç Çeyrek Yüzyıl sonra -tahminen 2100 Yılı ortalarında- Martı olarak tekrar gelirsem Dünyaya, konarsam kıvırcık Saçlarına bu Sorumluluğun, uçmadan gergin Kanat açar, çırpınmadan sıçrar, kayarsam Omuzuna, fısıldarsamm Martıca Kulağına 75 Yıl önce yazdığı Şiiri, -75 Yılda gelmişse Ustam buraya kadar- demekki daha bir 75 Yılı var Heykelinin dikileceği. Bence Şair İleriyi görebildiği sürece Şairdir! İnsan olduğu için ölür, Yıllar sonra gelir aynı Merdivenlere Dikilecek Heykelini görür! İkinci Şiir; HOŞÇAKAL KARDEŞİM DENİZ Eskişehir Lisesi Emekli Edebiyat Öğretmeni Muharrem Kadir Bey Heykelin ardında ayakta durmuş, Heykel oturmuş -uzun Boyuna rağmen Heykel ile aynı Boyda- Gözlüksüz Miyop Gözleriyle, Boynunu yana kırarak, Burnunu Metne yaklaştırıp ters olarak Mermer Sandık üstünde duran, Mermer Sayfadaki, Mermer Harflere gömülü, Mermer Şiiri okumaya devam etti; "İşte geldik gidiyoruz, (**) hoşçakal Kardeşim Deniz, biraz Çakılından aldık, birazda masmavi Suyundan, sonsuzluğundan da biraz." Emekli Muallim Muharrem Kadir şimdi Merdivenleri, tek-tek inerek geri, Dalgalı Sayfadaki Şiiri, Gözlüğünü takmış, Metinden uzaklaşmış bir şekilde düz olarak; "Işığından birazcık" Bir Merdiven indi; "birazcıkta kederinden, birşeyler anlattın bize Denizliğin kaderinden" Bir Merdiven daha; "biraz daha umutluyuz, biraz daha Adam olduk, işte geldik gidiyoruz, hoşçakal Kardeşim Deniz." Dalgalı Sayfanın sonu; "17. Eylül.1958" Muharrem Kadir, aynı zamannda Şair -kendini oldum olası öyle bilir- "- Acaba Nazım bu Şiiri..." Haydarpaşa Garı Otel Olacağı içinmi, -Sanatçılrın geniştir Hayali- 1958 Yılında, Yurt Dışında, Pitsuna’da yazdı?" diye düşündü. Buna Martılar bile güldü. "- Bende gidebilmek için Yurtdışına acaba Diktatörmü demeliydim İsmet Paşa’ya, Hapsemi girmeliydim?" dedi, Köy Enüstitülerini başından beri sevmezdi, hele oradan gelenleri, sonra çok Parti, nihayet Demokrasi. Biri; "- Haydi Bey, ileri! Tireni kaçıracağız!" diye onu öne iti. Emekli Muallim Muharrem Kadir Efendi çekildi yana ama Mermer Merdivende oturan, Tunçtan Nazım’a bakan kısılmış Gözlüksüz Miyop Gözleri; "- Ben çoktan kaçırdım o Tireni!" dedi. Tek Arzusu Paris’e gitmekti; "- Herkes gitti, bir ben, neden?" Sebebini bilmeden birgün Sınıfta Öğrencilerin önünde Gözyaşlarını tutamadı ve hüngür-hüngür ağladı. Zengin bir Aileye iç Güveydi Emekli Muallim Muharrem Kadir Bey -İç Pilav gibi bir Şey- Zeytinyağlı, Kuş Üzümlü, Çam Fıstıklı, Dolma Baharatlı- Çözdü İşaret Parmağının Kancasıyla, gevşetti Gravatı; "- Medeniyet Yuları!" derdi yinede giyerdi Beyaz Gömleğinin Kolalı Yakasını kollayan Sedef, mini, dört Delikli Düğmeyi çözdü, sonra Cepkeninin üst Cebindeki beyaz Mendili çekti-çıkardı, Gözyaşlarını sildi, Mendil Öğrencilerden utandı. Çok Şiir yazdı. Hatta kendi Parasıyla bir Kitap bile çıkardı; "- Nazım’ı taklit etti!" denir. Başarısızlığına hep onu sebep gösterir; "- Ne yapmak istediysem onu yazmış, bana birşey kalmamış!" der, Hayat Hikayesini, Şiirlerini ezbere bilir; Hem kızar, hem beğenir, hem sever, hemde tenkit eder; "- Ne yazmışsa benden almış, Birader!" Eli değmez Kaleme Nazım’ın Şiiri; "Kendine Özel bir Gevelemedir." ona göre; "- Niçin taklit edeyim, kendimi tekrarlamak için mi?" Bitirmeden bozar Şiiri, hatta başlamaz bile. Ulaşamadığı Ciğere; "- Mundar!" diyen Kedi gibi bilir, yazacağı Şiir Ustanın Eseridir. B İ R İ N C İ B Ö L Ü M Ü N S O N U (*) Nazım Hikmet - Memleketimden İnsan Manzaraları 1 - (**) Nazım Hikmet -Hasretin Adı- Ammann Yayınları - Almanya - Sayfa 244- |