hep ağladığım bir masalım vardı annemin dilindeki çekmeceden çıktığında ürktüğümü anlamasın diye gözlerimi kapar uyur gibi yapardım halbuki şapkadan tavşan çıkan kent hikayeleriydi hepsi
sanırım babama olan özlemimle birşeyleri değiştirmeye çalıştığım tel örgülü oyunlar zamanıydı
sıfatsız, zamirsiz aşklar siyah önlüklü resmiyette beslenme aralarına denk gelirdi öylesine utangaç öylesine masumdu ki herşey büyüdüğümde tertemiz kalacağımı kirlenmiş bütün dünyayı çizgi film kahramanlarıyla Kızılderililere karşı kurtaracağımı sanırdım
gördüm ki ne Kızılderililer vahşi nede çizgi film kahramanları gerçekmiş
yitirdiğim hayaller daha ilk adımlarında vurulup öldürüldüğü için suçlanması gereken zaaflarımla bir çok kez yüreğimi aklıma asıp nefretle intihar ettiğim oldu
hüviyetimde adımın acı soyadımın hayat olduğunu anladığımda herkesin biraz ben benimde biraz herkes olduğumu kavradım
ihanet yığınlı metropol yaşamlar birbirini ihbar ederken kırsal terkedilmişlikte kerpiç duvarların rutubetli yüzyıllarına yazıldı düşler doğdukları yerde ölenler önce dövüldü baştan aşağı ateşlerle sonra buz tutmuş korkulara gömüldü her biri canlı canlı kültürleriyle
anlamadığım nedir biliyormusun kendi üzerindeki tek damla kana tahammülü olmayanlar nasıl oldu da bunca toprak, toprak dolusu kırmızıya böylesine alıştılar
ben özleminle adı koyulmamış yokluğuna deli raporlu yalnızlıklar çoğaltırken kalabalık suskunluklar dillerini kesip koparmışlar
bu nasıl ziyanlık kabuğu tutmuş yarayı hiç tanımadığın bir el gelip kolayca kaldırabiliyor çiçek tozları bağlanmış bahar bir huzur zamanı kaybolup tabiata mahşer mevsimi asılıyor bazen kendime acıdığım bundandır bas, bas bağırıyorum ama kimlere duyuramıyorum
çözemediğim kadar anladıklarımla anlamsız hayat
oysa onca gökyüzüm oldu yağmurlarım yağdı karlarım öldü çiçeklerim vardı kurumuş yapraklarla bir eylül zamanı sulara dağıldı
gel görki hüzünaşka yakışıyor aşk insana insan adamlığa yakışıyor adam kadına kadınçocuklara hayat oluyor çocuklar büyümeden öldürülüyor
en çokta böyle başlayan böyle biten macerasıyla dünya artık yaptığımız zulümden ötürü insanlığın köklerinden nefret ediyor
sana kalk gidelim desem gidecek bir yer yok biliyorum terlemiş yapış yapış cüzdanlar piramit desenli kağıtlara kul mezar taşlarında ünvanlar halbuki hepsi unutulmuş secde bıkmış palyaçolardan Allah kapamış dünyanın üzerini papağan gibi saklanmış sus, pus bütün cihan
senden sonra..
anlıyormusun öncesi öldü sonrası tek senle yeni yaşam ve üşümüş gözlerinle baktığın zatürre düşler romatizma ağrılı kayıplar kayıp ölenlerin çoğu kavgayla öldüler anlıyormusun tarifini yapamıyorum ya işte orada bitiyorum aslında kuşlar yanağında uçarken kaç kez dudağının u dönüşünde uyudum kaç kez kirpiklerinde uyandım
dahası rüzgarlarına alıştım tabi ezberlemedim seni mesela sabah kalktığımda günaydın diyenler herkes sen kalabalık bir tekil oldun göğün sancağına ilk çektiğim senin göz rengine atıf denizdir
beşinci mevsim oldun işte yedi iklime sığmayan vakitte
acıyormuyum hemde nasıl bir yara düşün sensizlik irin kabuk tutsa yine sökülür olmadığın için
yinede sana çocukların şarkısıyla geldim köy yolunda açmış nergizle dağın kar altından açan kızıyla öyle ya dağınık sevebilir insan çözümsüz ironiler kıl payı ölmüş imgeler
sahi ömrüme kutsal aşk senden sonra ölsem gam yerim ben seninle yaşamı düşlüyorum ben seninle kavgamı seviyorum ben seninle sen oluyorum
anlıyormusun öncesini öldürdüm düşlerimde anonim sen arınmış bütün özümle senleyim
...
hadi durma kınayı saçlarının avucuna yak gözlerimin içindeki düğünde karşılayayım seni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ÇİZGİSİZ SULARIN SEVDA GÜNLÜĞÜ şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ÇİZGİSİZ SULARIN SEVDA GÜNLÜĞÜ şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.