HAYDARPAŞA GAR OTELİ -2-
Rüya bu ya;
Bayram, Hafta Sonu yada Tatildeyim; "- Haydin, Haydarpaşa Kültür ve Sanayi Fuarına gidelim." dedim.(*) Eskiden Gülhane vardı Eğlence Parkı, İstanbul’da. Şimdide var, bilen hatırlar; O Günlerde güler, gezer, Pikniklerdik orada. Büyüklerimiz Semaverle Çay içerdi Havuzu Balıklı-Fiskiyeli Bahçelerde sıcak, Biz Dönme Dolap, Atlı Karınca, Kolanlı Salıncak... Sabırsız beklerdik Kuklayı, ha çıktı-ha çıkacak. -2- H A S A T Yer; Nam-ı değer Haydarpaşa Eski İstanbul Ana Tren Garı, bugünki Kültür ve Sanayi Fuarı. Bölüm; Köy Müzesi. Konu; Harman Yeri. Muzik; Saz eşliğinde Buğdayın Çilesi Herşey öyle güzel ki; Köylü Kasketli Figüran Pantolonu bol, kolsuz Cepken, yakasız Mintan. Kahve Önü Kulisinde Rol yapıyor, Tavla oynuyor Ziyaretçilerle, Zar atıyor. Ozanım çökmüş köşeye Saz çalıp, Ağıt yakıyor. Diyelimki Çocukluğun, Ekin, Tarla, Hasat, Harman görmedi. Tanımazsın Buğdayı, Arpayı-Çavdadan, Darıyı-Buğdaydan ayıramazsın. "Yediğin Ekmek Fırıncının Eseri demek" sanır, Köy görmemiş Şehirli Çocuk gibi Köyü ve Köylüyü Sinamadan-Ekrandan, Gazeteden- Romandan falan tanırsın. Tut ki Tarla olsun bir Bölümü Oyunun. Bigisayara Esir Pamuk Ellerin Toprağı kazsın, bellesin, serpsin Bel Önlüğünden Avuç-avuç Tohumu, Öküz çeksin, Gövdesi kaba Ağaç, ucu sivri Saban Demirli Karasapanla Tarlayı yarsın yada Pullukla, ne bileyim. Elde Tokmak Taş Leğende, dövsün Buğdayı Elin, elesin yuvar Elek, sulasın Elle Unu, yumruklasın Hamuru, yoğsun-bursun, kopatrsın-tarsın Somunu, Taş Fırına atsın, sürsün Tahta Küreği, kızartsın, çıkartsın Damağın Burnun tatsın El Emeği Ekmeği Ora Tarla, bura Hasat Harman Yeri diğeri. Öküzü çeken Köylü Kırmızı-beyaz-Karelli Mendil sarılı Boynu, iyi oynuyor Oyunu; O Çekiyor Boyunduruğu, Öküz Kaygan Tahtayı. Tahtanın Adı Döven, Tahtanın altı Taşlı, Taşın Adı Çakmak Taşı kesicidir Dişleri. Tahtanın işi; Biçer-döver Ekini. Döğen altı Başaklar Döğen üstü Çocuklar. Köylünün Alnında Ter, Öküzü çekmeden evvel durdu. kaldırdı Kolunu, Elinin Tersiyle Alnındaki Terleri sildi. Üstten 3 Düğme açık Gömleğinin Göğsünden fışkırıyor dışarı Siyah-beyaz-gri Orman gibi Kılları. O Ara İki çocuk Arabadan indi. Binmek istedi bir Yenisi. Gülerek yayıldı Arabadakiler, Yer vermediler. Köylü dayanamdı, baktı Öküze. birşeyler mırıldandı, Öküz oralı olmadı; "- Hüüü!" dedi, Çocuklar, Öküz aldırmadı. Ta ki; Tahta Dövenin üstüne Yeni Çocuk binene kadar bekledi, Köylü Yuları çekti, Öküz kımıldadı, Çocuklar akışladı. Şimdi Köylü Öküzü çeker, Öküz kaygan Tahtayı. Tahtanın Adı Döven, Tahtanın altı Buğday-Saman. Döven dövüyor, Ekini biçiyor aman, kayıyor-ayırıyor Tohumu Başaktan Amanin aman-aman! Harmanda Ekin, Havada Buğday kokusu var. Odamda Ventilatör kusuyor Rüzgar. Yeli Tenimde Uykuda duyuyorum. "- Dalsam mı, uyansam mı, yoksa hala yazsam mı, Bu ne biçim Rüya, Karşıtla uzlaşsam mı?" "- Bana ne!" diyor biri; "- Bana da!" diyor Hepsi, paylaşılıyor daha, Yitiyor Haydarpaşa, Kat-be-Kat Otel oluyor. Banka, Büro, Alış-veriş Sitesi. Refah, Huzur, Kalkınma Köşk, Konak, lüks Apartman Katı... Bu ne biçim bir Dünya? Sen kimin Avukatı? Bu ne biçim bir Medya, sen neyin Avukatı? (*) Lütfen, İstanbıl Seni 17-18-19-20 Şiirlerimi okuyunuz. |