çocukluğumu özledim yaralar içinde dizlerim ağlarken annemin gözlerinde
...
bahar taşımıştım hatırlıyorum gök mavi bir şarkı trenler siyah atlar gemiler sularda yürüyen komşu kızıydı
utangaç kurşun kalemli resimler hayal satan kiralık düşlerimin arasına uzakta bilmediğim mutlulukları çizmişti
yazlık sinemanın önünde sakız satan adamın yoksul gülüşünde oynardım dudaklarının kavislerinde tütün tarlaları alnında ki çizikler de perdenin film gösterimi
buruşuk yanaklarından geçerdi kalabalık insanların kapı önündeki gölgeleri
babamın işçi elleri hep saçlarımda olsun diyeydi devamlı bitlenmek isteğim pas kokulu elbiseleriyle kucağına yatırdığı zaman beni kirpiklerimin ucunda oynardı rengarenk bayram kuklaları sakalları siyahbeyaz fotoğraflar gözleri kara madendi
biraz zemheri biraz ağustos notlarıyla yazdığım günlüktü sessizlik
suların çizgisiz sayfalarına eğri, büğrü acıları yazdığım çocukluğum yarası kabuk tutmaz serüvendir çingene kadınlar el arabalarını sürerdi kırık kalp bulvarına pencere önlerinde yarı bağımsız, yarı sömürge aşklar susardı genç kızlar eteklerinde delikanlı düşler sayarlardı yalnızlıklarını bir sen bir ben bir biz bir umutsuzluk
dar koridorlu sokaklar arası iplerde ıslak çıplaklığın örtüsü ve damla, damla damlardı zaman meçhul intiharlı şiirler bayat anlamlarıyla geçip giden o kambur saatlerin suç ihlaliydi
restorasyon yapılmamış köhne kırılmalardan gelen ipsiz sapsız ömür kanamasıydı bir elin bir elden kayıp gitmesi yani keşkeler doğuran belkiler sabır, sabır, sabır
medcezir insanlar göçü başlardı kentin meydanında kavimlerden kuşlar yapardı ressam çocukluğumun yalansız gözleriyle hiç tanımadığım suretlere bakar pamuk şekerli hayaller kurardım
hiç olmayan kitaplarımda hiç görmediğim uzaklarım oldu göğün ezgisini söyleyen martılar vapurların kanatlarında oturmuş iki sevda arası yedikleri simitlerle hazin yaşamları izlerdi usulca çayın demli kıvamında hüzünler ıhlamur çiçeklerine karışır akşam üstü yanardı kentlerde
hiç olmayan kitaplarımda hiç görmediğim uzaklarım oldu gramofon eskiliği tarihten kalan emanet dükkanı çekmeceler vardı içinde siyahbeyaz eşyalar ihtiyar bir elin titreyişiyle canlanır sonra yine ölürdü kimsesizliğinde
İsa öncesi çarmığa gerilmiş keder şimdi tahta masalar üzerinde kül tablası içi ezilmiş izmaritlerdir
herkes mültecidir dedim kendine herkes eylüldür sararmış hikayesiyle çöküp hayatın paragrafına teker, teker okudum herşeyi ayrı istikametler valizlerden sarkan acılar tek kişilik düşe sığınmalar doğduğunda büyüyen çocuklar kınalı küçük kadınlar aşka isyan giydirenler gittiği yeri bilmeden gidenler sus bağımlıları kırmızı rujlu bakire üşümeler yani bütün halinde çocukluğum sonrası büyüdüğüm ihtilalsiz bugünle sürgün edilmiş bir alıntıdır aynada gördüğümden
kimselerin isteyerek karıncaları ezmediği camekanlarında arka fon buğuları ırmak üstü başı yenilgi bir kentti çocukluğum bir dilencinin yalancı sevdasına binip uzak ihtimal ezgileri söylediğim zaman artık cüzdanımda kayıtlı bir ergenlik yüzümde sakallı resmiyetti ömrüm
belki de nereye gittiğimi bilmeden öylesine sonbahar yaşıyorum kaç iklim kaç düş kaç ömür yitirdim bilmiyorum hayat umut içinde yitirmedir ana rahminden gelip toprağa giden yalnızlığın suç oranı yüksek acılarında daha ne kadar yaşarsam o kadar hatıra öldüreceğim işte bunu çok iyi biliyorum
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
GÖÇ şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
GÖÇ şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
hayat çocukluktan çıkana kadardır..şiirin özeti bence final koymuş son noktayı..okurken çok uzaklara gittim ..ne garip düşünce çabuk geçerdi ozamanlar dizlerimizden çürükler..şimdi ise izi kalıyor küçücük sıyrıkların çıkmıyor kalpten izleri...okurken çok tat aldım burukta olsa..tebrikler Bülent..
En kasvetli sessizliktir anıların ölüm anı...Gün be gün uzaklaşırken çocukluk yıllarından silik bir görüntü kalsa da gözbebeğinde ıssızlığı o kadar canlıdır ki...Dipsiz bir yalnızlık duygusu kaplar insanın içini... En çok gülüşlerin kırıldığı anı ya da düşüp kanattığı dizinden akan kanı silmek hiç olmadığı kadar sevmek için gözü kapalı yürümek lazım ters istikamete...Dokunmak yaşatmak lazım sonbahara inat ve yolun tam da inişine gelmişken... Özlemlerin en ağırıdır geçmiş...geçmemiştir aslında... ana rahmi kadar koyu karanlıkta kalsa da...
Çocuktuk ve galiba bir yan ısrarla çocuk olarak kalıyor. Her ne kadar hüzzam hüzünlerle tanışmış olsak ta...
Kaybedilmiş tüm cümleler acıtır insanı ....Büyürsün şair...Kayıplarla...
Çocukluğunu özlemeyin var mı acaba? Bence yoktur sevgili Bülent. Ister mutluluk ister yokluk isterse yoksunluk olsun Kanayan dizini veya sıyrılman kolunu anneciğimizin o yürekten öpücüğü, sarıp sarmalaması nasılda unuttururdu acıyı Sahip olamadığımız oyuncağın özlemini. Hiç bir zaman sahip olamayacağımız düşlerimizin özlemini.
Şiirin can alıcı noktası. Hayat çocukluktan çıkana kadardır Mısrasıydı bence. Küçücük bir mutluluklar unutulan acılar, yoksunluk silinir giderdi Şimdi öylemi deyip de geçiyor yüreği Hele gelecek korkusu uykularımızı kaçırıyor be Bülent Hoşça kal Derya yürek sevgiler