ZAMAN DURMAZ EMİN'İM
*********
****** *** Zamanın tutsağıyım, Acelesini telaşını sindirmiş içime. Kavramış bir kere ense kökümden Her ne cehenneme giderse, anca beraber kanca beraber... Mübareğin ne gazı biter ne benzini. Bakmaz kavşakta kırmızı mı, trafik polisi mi, Basar geçer. Gece gündüz görmezden gelir İsyanımı, itirazımı, kulisimi. Şu asfalt yol bana dekatlon parkuru, koca kâinat ona dümdüz... Geç kalırız diyerek ne sağa baktırır ne sola. İstediğim, düşünmek için bir mola. Ömrümden vizesiz gelip geçen zamanın, Oncağız vakti olmaz m’ola! Bir derin nefes almak istiyorum çıkıp serine. Zaman tünelinde farkedemediklerim Otursun yerli yerine... ********* ****** *** Yol boyu bıraktıklarını anımsadım, Kimi beşikte kimi eşikte... Kiminin kaderdi, kiminin çaresiz çekilmez çileydi, - Denmez ama -, iyi ki de bitti! Birçoğu hastalıklı, kimi de turp gibi gitti! Kazası belası cinneti cinayeti, Görmüştük vaktizamanında verem denen illeti, Tam bitti derken; kanser sardı milleti. Ecelle mecelle yetişti azrail, kesti bileti... Kazıldı kabirler verildi toprağa, Analar babalar kardeşler Canlar cananlar Ooof of! Kimleri, neleri bırakmadı ki müruruzamanda; Ocağından bucağından, Hele bir de kucağımdan çekip aldıkları var ya! Natır Sultan Abla’ya kalmadı Şirinoğlu Hamamı’nın; Havlusu peştemalı takunyası. Sabunu lifi. Keseyle derilerimi yüzdüğü göbek taşı, Ardından iğne dolu, kaynar sulu kurnası... Neşet’le Hacı Taşan gitti gideli Konmaz yere; Tırnağında şeker, boynunda kaymak, Gagasında bal, kanadında selam, Gönülden gönüle dilden dile dolanır Allı turnası... Diri göğsü, kıvrak kalçası, şıkır şıkır göbeği, Filmlerden hayalimde hâlâ Aysel’in... Sararıp solmuş öbeği, Bilemedim; çiğdem mi, lale mi, nevruz mu Hangisi kime ne bela? Yoksa sümbülü mü âlâ Veysel’in? Dumanaltı Yelda duvara toslayıp, Dağıtmış audinin kaportasını, Arayıp durur torpidoda sigortasını. Sumrunun karnı aç, gözü balıkta, Düşünür çakıllara bıraktığı dört yumurtasını. Ve sadece hoş bir yanılgıdır ömrün yarısı saymak, Yetmişin ortasını. Cahit bilirdi Dante’nin yıldızının elli altısında söndüğünü, "Hayat yolunun" çıkıştan inişe, "otuz beşte" döndüğünü. Rampası öğrencilik... Zirveden aşağısı öğretmenlik, dili dönene, Ta ki emr-i hak vaki olana kadar. Dante yirmi bir, Cahit on bir yıl nasiplendi... Kime baksam mağdur şu zamanın işinden, Kumruyu ayırdı, Gönlünde başkasına asla yer olmayan narin eşinden. Anlamadım var oluşun hikmetini, Olayların keşmekeşinden. ********* ****** *** Çok şükür, çok şükür! Şükür ki; hâlâ bırakmadı ense kökümü, Sürüklüyor peşinden. "- Haydaaa! Hani atıp tutuyordun demin!" Benim, benden şikayetim yok Emin! Ayağımdan elimden, Arada bir ağrıyan belimden, Güzel eşimden eksik dişimden. Tuzsuz aşımdan a’kılsız başımdan, Ötmeyen kuşumdan tek maaşımdan. Memnunum halimden. Şükür, hem de çok şükür... "- Eeee, n’oldu da kıvırttın lafı şimdi? " Zaman ayarlı kondüktör Noel göründü. Elinde patiği belinde ömürmatiği. Sokturuyor kafa kâğıdımı matiğe, Kestiriyor bir yılımı iki patiğe... Zamandan değil be Emin’im, Ömrümden kestiriyor ömrümden! Batsın onun hediyesi, Bu kadar mı ağır olur iki patiğin tediyesi! "- Haaa! Anlaşıldı bilmece, hesap günü bu gece!" Evet yaaa! Gitti gene bir yıl, düne sayıldı... Dün geçti, yarına etme itibar. Benim zamanım dar, Zamanın bana ayıracak hiç zamanı yok! Bilirim, bir yerde ansızın bırakır gider. Zaman durmaz Emin’im... ********* ****** *** |