*ERZURUM*AY *BİZİMLEYDİ *ERZURUM geceydi; gülen yüzüyle ay bizimleydi, koşarak yol gösterdi yol uzun yolculuk ölümsü kelebek ardımızda kaldı mavi ovalar yaylalar cennet şehirler kasabalar köyler geçtik gitti newbaharın rüzgârlar kuru kekik kokuları getirir dağlarından Erzurum buram buram özlemsin bende ah; ılıca güzeller güzeli kardeşim canım "Arzum o yeşil bulanık suların aldı vermedi birdaha binlerce sitem etsem az annemin gözünde bıraktın kanlı yaş kadere alın yazısına çare yok yüreğimiz kaldı sende memleketim iliklerime kadar hasret dolusun gökyüzü gelinlik giymiş , beyaz bulutlardan kıskandı kızlar doğrusu güz vurmuş dağlarına kûşağın beyazla altın sarısı yaşarken günler nehirdi sende Erzurum sensiz geçen günlerim çöl yüreğim hep köz doldu palandöken , bak ben geldim o beyaz kûşağında yârama koyacak kârın var mı? hüznün yaprakları özlemimle harman , içimin yangınını söndürecek kan kızılcık şerbetin varmı.? memleketim bir elif yağmuru yağdır şu yusufcuk yüreğime yada semaverde limonlu çayınla kırılmış küp şekerin var mı.? tipini boranını zemheriden întîzâr eyledim durma üfür ,üfür sert rüzgârını vur bu yaralı sîneme sîneme yaylalara güz sarısı vurmuş , düşmeden lapa lapa kâr’ın ,camın çerçeven mâcûnlumu .? kışlıkların ,patatesin soğanın ,hazırmı güzünden essede delî delî rûzgârların solyanıma , alışığım fırtınana boranına senelerdir özlemle semâverdeki çay davetine harmanım yabancı gibi karşiladın umursamadın beni bu vurdum duymazlık bu küsküskünlük neden büyüdüğüm o şen sokaklar yıkık dökük şimdi hatıralar benden köşe bucak kaçacak kadar dar ,sokaklar tanıyamadın beni, bilki bu son gelişim boğazım düğüm düğüm, ısıtamadın bir türlü yoksullarını bu küslük neden sürgündüm pergemdeydim doğup büyüdüğüm bu şehirden bu gün mihwanım sende bügün kaçak gârip bir turist bir sonbahar yolcusu bu şehir bu yapılar artık bana yabancı çocukluk hatıralarım canlandı gözümde siyah beyaz bir bir kardeşim Fuat’ın her akşam söylediği göç ,göç oldu türküsü hala kulaklarımda, hani arkadaşlarım hangi adresi kayıp şehirde bu son gelişim tanımadın giderken ağır bedeller ödedim sol yanımdaki senden kalan hasret sancısı hezârlarla gözyaşlarım sulamıştı giderken bu yollar toz bu sokak neden enkaz şimdi ? çok oturmuştum güneşine karşı o yüksek kaldırımında soğuktu unuttunmu güneşler doğsa kara kışta Allahım ;buraya çokmu gökçe sular demlenirken kuytunda akşam güneşini yâkût kırmızı rengiyle çayın batırır damlarından dökülenler portakal değil koca koca taşlar yoksulluğun çilelerin ölümün dîlî lâl soğuklar pus kesmiş ardındaki çiğlik çiğliğa kalan bu suskun enkazlar yağmurlarını uzun bir kara kışa lapa lapa taşıyan kârdan şehir Erzurum Hasani Basri mahallesi bu toprak damlar yıkılmış yaşıyanları hani kimisi göç etmiş anılarım virane bu evler infazı gîotîn/ sokak kedileri gibi terk edilmiş toprak damlar sessiz ve sükut hislerim sağır kimsesiz yanlızlık buralarda ölüm şimdi hani köşede duran kocaman yürek taşi onu kim çaldı sokak lambası kırık ,kör karanlıkta kalmış o güzel hatıralarım kardeşimle su taşıdığımız hacı kurban çeşmesi ,küçülmüş tabu tuvan lâl şimdi gökyüzüne mavi bir çığlık at kûrbanın olam âk şırıl, şırıl eskisi gibi ne olur . seni nasıl sevdiğimi anlatacak kadar zulanda çayın varmı Erzurum hani o sürüyle mavi gökyüzünde kuş katarların ,? yükselen binalarmı çalmış vahki vah hani ? tırgıçlı kapı önlerinde mîsten, , pirinçten dûmanı tüten semaverlerin hani ?kapı önlerinde oturup güneşlenen yün erhâmlı iffet âbidesi ezelerim teyzelerim, hani sulanmış süpürülmüş toprak kokan sokağım yıkılmış hepten enkaz şimdi kızların ellerinde işlenen göz nuru nâkışlar âşkın ihtirasın gerçek sembolleri içeyim o cennet çeşmenden çöl olmuş hislerime aşk olsun içtikçe buram buram cennetti getirse avuçlarıma şâbâkhânen âbı- hayat içtikçe yüzüme gözüme derman kana kana içemedim sitemlerdeyim ,tâsı kayıp yazıtlı taşına şâfâkla her dem demlensin çayın , buharı vursun mahmur gözlere yüzlere poyrazın kârın fırtınan semaver çayın küpşekerle herdem aşkla harman leb-â-leb içtim yudum ,yudum gül nazarına seherde,öten bülbüller o gül rengini kıskansın .. zor hayat yaşanmış gurbette müptezal günlerim meçhûle tutuklu sende kaldı dünlerim Erzurum yıkılmasın endâzeli yaşamın o ince tâbûların özlemlerimi eskiten âhlarıma inat bir bir yürek yürek kanatırken hasreti çiğ döküyor yapraklarım hûmâ kuşu yükseklerde yükselirken sana gûssâlarım yazarım küsme Erzurum yüreğime mıhlanıp oturmuş gurbetin hasret sancısı güz yeli kanatır sînemî bezârım kendimden tarihi tâşhânın altın’la zümrüt’le zenaatla işler ellerde en değerli hediye oltu taşın püskülü gümüş tespih taş mağazalar altını ipekle işler inceden ince naif bileklerde kalın burmalar var , Ulu camin geçmişin simgesi ezânların gökyüzünde birer yıldız olup parlatır yeri göğü çifte minarelerin ezelden ânt içmiş ayrılamaz bir ikili şiirlerime ilhamdır gökkuşağın keskû sòr renklerîn tûrnâlarla beyaz kâr yolla ,mavi kûşâğından palandöken güz yolcusu ben gurbet içimde zindan senden ayrılalı nasibime vuslat düşmedi. Erzurum bitmez bu isyanım , bitmez ölene kadar rüzğârın yalın kılıç sızlar sol yanım gurbetlik içimde kanar durur, sanki içimde yaralı bir turnan var yarama koyacak bir avuç karın var/ mı ? Erzurum .. 25/9 /2014 nurcihan* |