KATRE-İ MATEMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın İki gencin öyküsü
Katre-i Matem’den -derkenar- Bir zamanlar yaşlı bir adam ah çekmeyi, gözyaşı dökmeyi âdet edinmişti. Bir dostu ona bunun sebebini sordu. O da anlattı: "Ben bir köle tüccarıydım. İstanbul’da, 300 liraya bir cariye satın almıştım. Yüzü aydan aydın, dudağı şekerden tatlı bir dilberdi. İşve ve naz mesleğinde onu yetiştirdim. Çok emek çektim. Çok gayret sarf ettim. Pazara götürdüğümde pazar kızıştı, müşteri çoğaldı, fiyat yükseldi. Satmadım, bekledim. İkindi bereketi, silahlar kuşanmış kara yağız bir delikanlı atının üstünde çıkageldi. Benim kölemi görünce atından indi, yanına yaklaştı, gülümsedi ve "Adın ne?"dedi. Kölemin de ona gülümsediğini gördüm. Delikanlı bana döndü ve fiyatını sordu. "Kendisi tam ayar altın bebektir ve tam ayar bin altın eder." dedim. Hiçbir şey söylemedi. Oralarda biraz gezinip oyalandı. Sonra kölenin avucuna gizlice bir şey verip gitti. Akşam olunca bunun yüz altın olduğunu gördüm. Şaşırmıştım. Ertesi gün kölemin değeri daha da arttı. Ben satmayı geciktiriyordum. O gün ikindi vakti o delikanlı yine geldi. Yine kızın avucuna bir şey bıraktı. Baktım, yüz altın daha. Böyle dört gün devam etti. Beşinci gün delikanlıyı takip ettim. Kaldığı yeri öğrendim. Sordum, soruşturdum. En son atını satmış. Altıncı gün köle pazarına yine geldi. Lakin köleyi yalnızca uzaktan seyretti. O gece kızın elinden tutup delikanlının evine götürdüm. "Benim bu gece acil bir işim çıktı. Bu köleyi sana emanet bıraksam yarına kadar kollayıp gözetir misin?" dedim. Önce kabul etmek istemedi, sonra razı oldu. Ben kaldığım hana döndüm. Gece aralarında nasıl geçer, beraberlikleri ne şekilde yürür diye düşünerek yatağıma oturdum. Gece yarısına doğru kapım şiddetle yumruklanmaya başladı. Açtım. Kölem ağlıyor ve titriyordu. "Sana ne oldu; o genç ile aranızda ne geçti?" dedim. Ağlaması durmuyordu. Neden sonra mırıldandı: -O genç öldü. -Bu nasıl oldu peki? -Sen ayrılınca beni iç odaya aldı. Bana yemek getirdi. Ben yerken o oturup beni seyretti. Elimi yıkamam için leğen getirdi. Sonra bir yatak serdi. Üzerime misk ve gülsuyu serpti. Bana gözlerimi yummamı söyledi. Yumdum. Parmağını yanağıma koydu. "Subhanallah! Bu ne güzel sevgili; ne etkileyici bir güzellik!" diyor, bunu tekrarlayıp duruyordu. Sonra birden, "Allah’ım hata ettim, haddi aştım, affet beni!" ve sonra "Allah’a aitiz ve ona döneceğiz!" ayetini okuyarak haykırdı, düştü. Gözümü açıp vücudunu sarstım. Canını Allah’a teslim etmişti. Kölem bunları anlattıktan sonra sabaha kadar ağladı ve gün doğarken o gencin adını sayıklayarak ruhunu teslim etti. İşte benim bütün bu ağlamalarım günahtan kaçınarak sevgilerine leke getirmeyen o iki âşıkın anısınadır. O iki temiz ve zarif genç gibisini belki bir gün bir yerde buluveririm diye dünyada dolanıp durmadayım. Yaşadıkça bu arayışımı sürdürecek ve böyle öleceğim.. Susma konuş benimle İki serseri bulut gibi yağmur yüklü gözlerimizde şimşekler çaksın gök kuşağı rengarenk gülsün Sen sustukça bir korku çöreklenir boğazıma vav kesilir yüreğim bir kez daha pişmanlığı örerim geleceğime ilmek ilmek gülşenler toptan terkederler içimi açmaz bir daha gözlerimin çiçekleri Susma bir şeyler söyle En ağır sözleri söylesin dilin saman alevi gibi parla ve sön yeniden ama közlerimin durduğunu bileyim yüreğinde. Susma sevdam bir kez daha kanat geceleri uykusuzluk yirmi dört saat nöbet tutsun penceremde en çok da öpüşen muhabbet kuşları ağacımın dallarına yuva yapsın gördükçe "biz" düşsün aklıma bir katre-i matem lale’yi saçlarıma akıtalı beri siyaha âşık gözlerim ne giysen yakışır sana derdin ya en çok hüzün giydirmen koydu bana susma sebebi dökülsün lâl olmuş dilinden gözlerim açık ölüyorum belli olmuyor mu sensiz sarsak hâlimden Susma bir midye kabuğu yüreğin içindeki o siyah inciyi bana gönder değerini ancak ben gibi seven bir yürek bilir Şiirime o nadide sesiyle can veren rüzgar çanları’ sonsuz teşekkürlerimle..İyi ki varsın gülüm. --- Ayvazım DENİZ . |