NEREDE BUNUN DALLASI
Güneş yeni doğmuştu ufukta kızılı
Yoktu o günü derslerden bir yazılı Perşembe günüydü ilçenin pazarı Yol kenarına açmışlar tezgahları O günü okulu bir kenarı bıraktım Çalışıp ta üç-beş kuruş alacaktım Vardı manifaturacı iyi bir tanış Yanına vardım hemen başladı iş Tezgahın başında sıcakta vuruyor Gelen geçen bir şeyler alıp duruyor Az mı sattık çok mu bilmem ama Öğle yemeğini yedik yarım yamala Bir adam geldi perişan ve sefil Yaklaştı sanki ağzında yoktu dil Gözleri çukurlaşmış elleri toprak Beli bükülmüş saçları yarı ak Pantolonunda koca bir yamalık Lastik ayakkabıların arkası yırtık Zannedersem elli elli beş yaşında Kararsızca bekledi tezgahın başında Dikildi karşımda hep sallanarak Kafasını kaldırıp baktı utanarak Sonunda cesaretlenip iyice yaklaştı Yüzüme bakıp durup durup aptallaştı Sordum: Ne istiyorsun amca. Diye Hemen oturdu oradaki iskemleye Cebinden bir paket çıkardı. Birinci Biraz bozuldu ikramını almayıncı Ayak ayak üstüne atıp aldı bir nefes Ağzından döküldü utangaç bir ses “Bir kadın çorabı incesinden olsun Hani şöyle bakınca bacaklar görünsün Sonra yırtmaçlı bir etek otuz sekiz numara Minisinden olacak sakın unutma Bunlara birde sütyenle kilot Aha bizim kız vermişti bir not” Elindeki kağıdı uzattı bana doğru Elinden alıp bir nefeste okudum onu Adama bakınca hem o hemde ben utandım “Dallasından olsun sütyenle kilotum“ Hepsini paketleyip bir poşete koydum Elime bir kalem alıp hesaba oturdum Hesabı ödedi adam cebindeki son yüzlükle Ona bir ceket kaldı cebindeki gözlükle Dayanamayıp sordum: “Kızın nerede“ Zannettim İstanbul yada izmirde Soruma cevap verdi yüzüme bakarak (…………) köyünde dedi surat asarak O an acıdım toprakta çalışan ellere Dallas yayılmıştı en küçük köylere Hala bir burukluk var bağrımda O elbiseler giyilecek düğünde bayramda Oysa biz bu değil bunun tam tersi Olmalıydık cihanın ölümsüz süsü Bu değil TÜRK ÜN asıl medeniyeti Bizi bu hale getiren Avrupa illeti |