TARUMARŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ’Siz’ kelimesiyle duyarsızlığa sesleniyor bir çocuk. O çocuğun diliyle; olmayan merhametlere...
geceye vurdu ellerini çocuk, yüzüne sürdü sonra karardı, aydınlatamadı içini yüzleriniz. üzüldü hiçliğinize... kendi hüznüne sığındı içerledi geçip giden insanlığın kayıplarına kaçtı... yoruldu... yorgundu artık yaşanmışlıkları hiçliğinizi fısıldadı mevsimlerin en güzü ve en gizli sırlarından kopardı güneşinizi, rüzgar yalın ayak çocukların ayakkabısızlığıydı suçunuz ayaklarına battıkça diken, kan koktu umudunuz onların mevsimleri ölümün duasına uyanırken sizin eylülleriniz mutluluk tuvaliydi belki çığlıkları kulak tırmaladı onların, öldü kulaklarımız siz şehirlerde, sokaklarda, arka mahallelerde susarken sizin çoçukluğunuz renkli uçurtmaları olan gökyüzüydü ve çocukluk, kurumuş bir heceydi onların dilinde ellerinizde en pahalı kokuların boş yüzsüzlüğü umursamadıkça kirleniyordu yürekleriniz onların yürek kokusunu duymazdınız ki siz uzun bir yalnızlıktan geçiyorsun sen çocuk içinde eskimeyen bir gülüşle gizliyorsun yaşanmışlıklarını hüznünü kumdan yapılmış kalelerde yıkıyorsun ve gömüyorsun gözyaşını, tozlu ellerinin ayasına vuruluyorsun her terkedilişinde, her yoruluşunda vicdansız bedenlere sövüyorsun tarumar ediyorsun olmayan merhametlerini parçalanmış bir insanlıktan geriye sen kalıyorsun... bembeyaz, tertemiz, masum büyüyorsun... |