(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Cok guzel, mukemmeldi siir, duygularin anlatimi Erol Kardesim. Kutluyorum siiri, yuregini ve o gunde gune dusen bu guzelligi.. Selam, sevi ve dua ile..
Zannetme ki güldür, ne de lâle, Âteş doludur, tutma yanarsın Karşında şu gülgûn piyâle!
İçmişti Fuzûlî bu alevden, Düşmüştü bu iksîr ile Mecnûn Şi’rin sana anlattığı hâle…
Yanmakta bu sâgardan içenler, Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı Baştan başa efga-n ile nâle.
Âteş doludur, tutma yanarsın Karşında şu gülgûn piyâle! இܓ
Ahmet HAŞİM
இܓ Deniz ve ay gibi , bir kabarıp bir durulmanın, bir küsüp bir barışmanın, gelemeyişin ve gidemeyişin, gelişin ve gidişin, en hasretli, en nuranî ;
Yârin dudağından getirilmiş Bir katre alevdir bu KARANFİL, இܓ
DÜŞ
Nasibime yenilgi düştü! Nasibime kırık bir kalp düştü!
Nasibime düşenlerin düşüşlerine şahit olmak düştü! Nasibime düşüş düştü! Yoksa bütün bunlar bir düş'müydü! இܓ
A.AYÇİL
இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ
இܓ MUHAMMEDİN GÖZLERİ SÜRMELİ இܓ Müziksiz ilahi - இܓ - BÜTÜN ... ►► https://www.facebook.com/video/video.php?v...
Levlake hadisi olarak bilinen "Sen olmasaydın, ey Habîbim, felekleri (kâinatı) yaratmazdım" kudsî hadisi ne anlama gelmektedir? Kaynağı var mıdır? …
Hakikat-ı Muhammediye (sallallâhu aleyhi ve sellem) hem hayatın hayatı, hem kâinatın hayatı, hem İsm-i A'zam'ın tecelli-i a'zamının mazharı ve bütün zîruhların nuru ve kâinatın çekirdek-i aslîsi ve gaye-i hilkati ve meyve-i ekmeli olmasından, o hitap doğrudan doğruya O’na bakar. Sonra hayata ve şuura ve ubudiyete O’nun hesabına nazar eder.Efendimiz’in temsil ettiği bir Hakikat-ı Ahmediye var, bir de Hakikat-ı Muhammediye var. Dünyayı teşriflerinden önce O, Hakikat-ı Ahmediyesi ile vardır ve Kâ’be hakikatı ile tev’emdir. Bu sebeple O, İncil’de Ahmed ismiyle anılmıştır; Kur’an’da da geçtiği üzere, Hz. İsa (as) O’nu, Ahmed ismiyle müjdelemiştir. O, dünyayı teşrifleri ve risaletleriyle birlikte Hakikat-ı Muhammediye’yi temsil etmiştir. Vefatından sonra da, yine Hakikat-ı Ahmediye’nin tecellisi söz konusudur.( bkz.Sorularla İslamiyet açıklamalı) இܓஇܓஇܓ
Kırılan kaselerden süzülünce türküler இܓ Işık sızar toprağa ruhundan aynaların இܓ Bir damla göz yaşında boğulur mu bu hayâl இܓ Hüznümde binlerce yıl,coşkumda ansın güzel இܓ
TENBİH Hâlık-ı Âlemi bize târif ve ilân eden deliller ve bürhanlar, lâyüad ve lâyuhsâdır. O delillerin en büyükleri üçtür. Birincisi: Bazı âyetlerini gördüğün, işittiğin şu kitab-ı kebir-i kâinattır. İkincisi: Bu kitabın âyetü’l-kübrâsı ve divan-ı nübüvvetinin hâtemi ve künûz-u mahfiyenin miftahı olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselâmdır. Üçüncüsü : Kitab-ı âlemin tefsiri ve mahlûkata karşı Allah’ın hücceti olan Kur’ân’dır. Şimdi, birkaç reşha zımnında ikinci bürhanı tariften sonra sözlerini dinleyeceğiz.
BİRİNCİ REŞHA :
Arkadaş! Hâlıkımızı tarif eden, pek büyük bir şahsiyet-i mâneviyeye mâlik, bürhan-ı nâtık dediğimiz, "Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm kimdir?" diye yapılan suale cevaben deriz ki: Hazret-i Muhammed (a.s.m.) öyle bir zattır ki, azamet-i mâneviyesinden dolayı sath-ı arz, o zatın mescid-i aksâsıdır. Mekke-i Mükerreme onun mihrabı, Medine-i Münevvere onun minber-i fazl-ı kemalidir. Cemaat-ı mü’minîne en son ve en âli imam ve nev-i beşerin hatîb-i şehîridir; saadet düsturlarını beyan ediyor. Ve bütün enbiyânın reisidir; onları tezkiye ve tasdik ediyor. Çünkü, dini bütün dinlerin esasatına câmidir. Ve bütün evliyânın başıdır; şems-i risaletiyle onları terbiye ve tenvir ediyor. O zat (a.s.m.) öyle bir kutup ve nokta-i merkeziyedir ki, onun halka-i zikrinde bulunan bütün enbiyâ-i ahyâr, ebrâr-ı sâdıkîn onun gelmesine müttefik ve kelâm-ı nutkuyla nâtıktırlar. Ve öyle bir şecere-i nuraniyedir ki, damar ve kökleri, enbiyânın esasat-ı semâviyesidir. Dal ve budakları, evliyânın maarif-i ilhamiyesidir. Bu itibarla, herhangi bir dâvâyı iddia etmişse, bütün enbiyâ mucizelerine istinaden
________________________________________ ve bütün evliyâ kerametlerine müsteniden ona şehadet etmişlerdir. Evet, bütün dâvâlarının tasdiklerini iş’âr eden, bütün kâmillerin hâtem ve mühürleri vardır. Ezcümle: O zatın (a.s.m.) dâvâlarından biri tevhiddir. Bu dâvâyı tasrih ve ifade eden kelime-i mübârekesidir. O zatın halka-i din ve zikrine giren bütün geçmiş ve gelecek insanlar o kelime-i mukaddeseyi rükn-i iman ve vird-i zeban etmişlerdir. Demek, o dâvânın hak ve hakikat olduğuna kanaat ve itminan ve iz’anları hâsıl olmuş ki, zaman ve mekâna şâmil bir tarzda, o kelime-i mübâreke, meşrepleri, meslekleri, an’aneleri mütehalif, mütebayin insanların ağızlarında Mevlevîler gibi semâvî deveran ve cevelân ediyor. Binaenaleyh, gayr-ı mütenahî şahitlerin tasdikiyle hak ve hakkaniyeti tahakkuk eden bir dâvâya, hiçbir vehmin haddi değildir ki, ona dest-i itirazı uzatabilsin! 2R.3R. …(Mesnevi-i Nuriye, Sayfa 21) இܓ இܓ இܓ
&
Ey kardeş! Eğer hikmet-i âlemin tılsımını ve hilkat-i insanın muammasını ve hakikat-ı salâtın rumuzunu bir parça fehmetmek istersen, nefsimle beraber şu temsilî hikâyeciğe bak:
Bir zaman bir sultan varmış; servetçe onun pek çok hazineleri vardı. Hem o hazinelerde her çeşit cevâhir, elmas ve zümrüt bulunuyormuş. Hem gizli pek âcaip defineleri varmış. Hem Kemâlâtça sanâyi-i garîbede pek çok mehareti varmış. Hem hesabsız fünûn-u acîbeye ma'rifeti, ihâtası varmış. Hem, nihayetsiz ulûm-u bedîaya ilim ve ıttılâı varmış. Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca; o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin; tâ nâsın enzarında saltanatının haşmetini, hem servetinin şa'şaasını, hem kendi san'atının hârikalarını, hem kendi ma'rifetinin garibelerini izhar edip göstersin. Tâ cemâl ve kemâl-i mânevîsini iki vecihle müşahede etsin:
Bir vechi: Bizzât nazar-ı dekaik-âşinâsıyla görsün.
Diğeri: Gayrın nazarıyla baksın. Bu hikmete binâen, cesîm ve geniş ve muhteşem bir kasrı yapmağa başladı. Şâhâne bir Sûrette dairelere, menzillere taksim ederek hazinelerinin türlü türlü murassaatıyla süslendirip kendi dest-i san'atının en lâtif, en güzel eserleriyle zînetlendirip, fünun-u hikmetinin en incelikleriyle tanzim edip düzelterek ve ulûmunun âsâr-ı mu'cizekâraneleriyle donatarak tekmil ettikten sonra, herbir taam ve nimetlerinin bütün çeşitlerinden en lezizlerini câmi' sofralar, o sarayda kurdu. Herbir tâifeye lâyık bir sofra tâyin etti. Öyle sehâvetkârane, san'atperverane bir ziyafet-i âmme ihzâr etti ki, güya herbir sofra, yüz sanâyi-i lâtifenin eserleriyle vücud bulmuş gibi kıymetli hadsiz ni'metleri serdi. Sonra aktâr-ı memleketindeki ahali ve raiyetini, seyre ve tenezzühe ve ziyafete dâvet etti. Sonra bir yaver-i Ekremine (ASM) sarayın hikmetlerini ve müştemilâtının mânâlarını bildirerek Onu üstad ve târif edici tâyin etti. Tâ ki, sarayın Sâniini, sarayın müştemilâtıyla ahaliye târif etsin ve sarayın nakışlarının rumuzlarını bildirip, içindeki san'atlarının işâretlerini öğretip, derûnundaki manzum murassalar ve mevzun nukuş nedir? Ve ne vecihle saray sahibinin Kemâlâtına ve hünerlerine delâlet ettiklerini, o saraya girenlere târif etsin ve girmenin âdâbını ve seyrin merasimini bildirip, o görünmeyen sultana karşı marziyatı dairesinde teşrifat merasimini târif etsin. İşte o muarrif üstadın herbir dairede birer avenesi bulunuyor. Kendisi en büyük dairede şâkirdleri içinde durmuş, bütün seyircilere şöyle bir tebligatta bulunuyor. Diyor ki:Ey ahali; Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla, kendini size tanıttırmak istiyor. Siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımağa çalışınız. Hem şu tezyinatla kendini size sevdirmek istiyor. Siz dahi onun san'atını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi ona sevdiriniz. Hem bu gördüğünüz ihsanat ile, size muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile ona muhabbet ediniz. Hem şu görünen in'am ve ikramlar ile, size şefkatini ve merhametini gösteriyor. Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz. Hem şu Kemâlâtının âsârıyla, mânevî cemâlini size göstermek istiyor. Siz dahi onu görmeğe ve teveccühünü kazanmağa iştiyakınızı gösteriniz. Hem bütün şu gördüğünüz masnûat ve müzeyyenat üstünde birer mahsus sikke, birer hususî hâtem, birer taklid edilmez turra koymakla, herşey kendisine has olduğunu ve kendi eser-i desti olduğunu ve kendisi tek ve yekta, istiklâl ve infirad sahibi olduğunu size göstermek istiyor. Siz dahi Onu; tek ve yekta ve misilsiz, nazîrsiz bîhemta tanıyınız ve kabûl ediniz.» ( 11.söz) இܓ இܓ இܓ
இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ
இܓ Malatyayı baştan başa çiçek bürümüş இܓ Malatya’nın gençleri almış yürümüş ;)
இܓ Malatya bulamazlar eşini இܓ - Dailymotion video ► 3:09► 3:09 www.dailymotion.com/.../xdz47t_malatya-bulamazl... o 9 Tem 2010 MALATYA SAYFASINA GİRMEK İÇİN BU LİNKE ... Malatyaspor Taraftar Videosu Malatya Malatya bulunmaz eşin gönülleri coşturur ayla güneşin...
இܓ Ben gedâ sen şaha kul olmak yok amma neyleyim Ârzû sergeşte-i fikr-i muhal eyler beni இܓ
&
இܓ Başımdan akl ise gitti dil ile cân revân oldu Ten-i bî-itibâr adlı kuru virânemiz kaldı இܓ
-Fuzulî-
இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ இܓ
Bu şiiri yazmakta ki maksadınız kaleminizin güzelliğini, naifliğini yansıtmak mıydı, veyahut kalbinizin zerzenişleri miydi şiirsel olarak… her ikiside başarılıydı… tebrik ederiz… sizi bir nebze de olsa tanımış olduk yansıttıklarınızla beraber… İsminizin vesilesiyle de Sivaslı bir arkadaşımı anımsadım çokk teşekkürler…Ailenizle hayırlı uzun bir ömür dilerim Erol Bey… Gönül kaleminiz daim olsun … Eski (bir )şehir’e Selâm ve sevgiler …DUA ile… இܓ
Er-ol ..!
இܓ NAMAZ NİÇİN BEY-(İ)-N-E ŞİFADIR ? ...
...
Rabbimiz damarları ve bünyesi çok nazik ve hassas olan beynimize daha fazla kan göndermenin şekil ve şartlarını öylesine ayarlamıştır ki bu ayarlamanın hassas ölçüleri beşer idrakinin üzerindedir. Böylece Günde 40 rekat namaz kılındığında ,40 kere rüku ya varılarak birinci derecede ,buna ilaveten hareketin dozu artırılarak 80 kere secdeye varılarak ikinci doz ve derecelerde ,beyin kan ile yıkanmakta ,beyin damarları ve sinirleri ölçülü olarak formuna getirilmekte ,fiziki ve arazi tesirlerle zaman zaman az kan alan veya dengesiz kan akışına maruz kalan bu organın hem şükür ve hem de hakkı ödenmektedir.
*Niçin Günde Beş Vakit NAMAZ Kılmalıyız ? * இܓ
இܓ NİÇİN NAMAZDA OKUNANLARI ANLAMALIYIZ ? …
Namaz kılarken dikkat etmememiz gereken hususlardan bir diğeri ise namazda okuduğumuz, Kur’an’ın , yaptığımız tesbih ve zikirlerin manasını anlamaktır.Manasını anlayarak kıldığımız namazla, manasını anlamadan kıldığımız namaz arasında dağlar kadar fark vardır.Bunun içindir ki ,Rabbimiz bize , namazın anlaşılması ve okuduğumuzun tefekkür edilmesi için Ku’ran’ ı tertil üzere(tane tane) okumamızı emretmektedir. Şu unutulmamalıdır ki, gerek bilgisizlikten, gerekse bilgili olduğumuz halde dikkatsizlikten dolayı bir insanın okuduklarını anlamadan kıldığı namaz asla ALLAH’ın istediği ve Peygamberimizin kıldığı namaz değildir.Bizden istenmemiş olan bir namazı kılmış olmamak için namazda okuduklarımızın manasını anlamalıyız.Çünkü okuduklarımızı anlamamız bize ALLAH SEVGİSİni kazandırır. இܓஇܓஇܓ
இܓ Hoş buldum …ALLAH razı olsun…Bin mukabil güzel düşüncelerinize… Üç aylara girmiş olmamızın ve Regaib Kandilinin vesilesiyle size Kur’an’ dan bir ayet hediye etmek istiyorum… Kabul buyrun lütfen… இܓ
Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun). இܓ
இܓ EL- FARAKLİT ...
இܓ Her tomurcuk yeni bir gülün, her gül yeni bir baharın, her kandil yeni rahmetlerin habercisidir.Tüm İslam aleminin,Müslüman kardeşlerimizin,elbetteki sizin, ailenizin,hepimizin Regaib kandili mübarek olsun… Rahmet ve mağfiret dolu kandil geçirmenizi dilerim. Saygı,Sevgi,Selâm ve DUA ile...;) இܓ
Öncelikle yapmamaya gayret etsemde yazarken farkında olmadan yapmış olduğum bir klavye hatasını düzeltmek istiyorum…
இܓNamaz kılarken dikkat etmemiz gereken hususlardan bir diğeri ise namazda okuduğumuz, Kur’an’ın , yaptığımız tesbih ve zikirlerin manasını anlamaktırஇܓ
***
Ben çok teşekkür ederim yorumuma nazik, samimi cevabınızdan dolayı...
Kur’an okurken veya öğrenirken -sadece meal -bana yetersiz geliyor… kaldı ki verdiğiniz surelerin tercümelerinde bile farklılıklar var.. Arapça dilinden Türkçe diline çeviri yapılıyor…Belki bizlerde Arapça bilgisine sahip olsak Kur’anı orjinalinden tercüme edebiliriz… bunu bu bilgilere sahip herkes yapabilir…fakat idrak konusunda iş değişir…
Bugün ben tıp konusunda bilgiye sahip değilsem tıpla ilgili ayetleri anlamam mümkün değil… ha keza diğer konularda aynı şekilde… hepsini idrak edebilmek için her konuda bilgi sahibi olmamız gerekirdi… bu da mümkün değil… o yüzden yararlandığım kaynakları çoğaltmam gerekiyor…
Bunun içinde yapmam gereken düşünmek… sonra düşünürken Ölüm geliyor aklıma…
Beyin ölümü ve kalp ölümü Beyin ölümü gerçekleştiği zaman insan kabre konulmaz , iyileşme için bir umut taşır… tıpkı aklın bizi yanıltma ihtimalinin olduğu gibi… fakat kalp öldüğü zaman her şey biter…geri dönüş yoktur… akıl kalbe giden bir yolda araçtır…aklımızın ,mantığımızın almadığı olaylar kalp gözüyle çok daha farklı gözükebilir…İşte bu durumda Rabbimize teslimiyet göstermeliyiz… Hz. Musa ile Hızır a.s kıssasında olduğu gibi… en yakınlarımızla bile çoğu şeyde anlaşamayız, fikirler düşünceler her şey çok farklıdır fakat kalben birleşiriz…onları severiz…bunun açıklamasına gelince somut olarak açıklanamaz…sadece hissedilir…
Ben sizin şiirinize zahiren görüldüğü gibi yorum yapsaydım ; size içki içmenin veya teşvik etmenin sakıncalarından bahseden bir yorum, ya da ALLAH ayetleriyle içkiyi haram kılmış ama siz içmekten bahsediyorsunuz , Doldur be saki içelim güzelleşelim der gibi içkiye teşvik ediyorsunuz vs.vs..derdim… fakat şiirin derinliğine inince çok çok farklı güzelliklerle karşılaşabiliyoruz… ve bunlarda güzel hislerdir … akıl bunların açıklamasını yapamıyor…bakış açınız çok güzel…şiirinizle ve yorumunuzla böyle güzel sonuçlara vesile oldunuz… beni, bilmediğim konularda öğrenmeye teşvik ettiniz… öğrenme yolu o kadar geniş ve uzun ki , zorluklar ve engeller olsa da yine de seviyorum bu yolda yürümesini… ;)
…mesela bir DNA kromozomlarının diziliş sırasını … bir dalda yaprak dizilim lerini.. konunun uzmanları çok daha iyi bilir…bizler onlar kadar bilemeyiz… bir doktor veterinerin yaptığı işi yapabilir mi,,, ikiside sağlık ama yapamaz…dünyanın şekli ,şemali…insanın küçük bir kainat olması… hepsi ayrı ayrı konular , fakat altın oranda (Altın Oran; CB / AC = ab / CB = 1.618; )birleşiyorlar… …ne kadar harika değil mi… Yüce Rabbimiz ne güzel yaratmış her şeyi, işte bizim bu dünyada sağlıklı bir şekilde diğer canlılarla hep birlikte ALLAH’ı (c.c) zikr etmemiz hizmet için yaratıldığımızı düşünüyorum…neden çünkü benim aklım var…sizinde var…ve din akıl- baliğ olanlara bir nasihattır…Bütün peygamberlere inanıyoruz… çünkü bizler imanın şartlarını biliyoruz…ve bu imana nasıl ulaşıyoruz… Kur’anla ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallallahü aleyhi vesellem)le…Efendimizin her sözü, davranışı kısaca yaşayış şekli bizim için örnektir… neden çünkü o da bizim gibi etten kemikten yaratılan bir beşerdir…bizden ayrıldığı tarafı o insanların en mükemmelidir ALLAH’a kul olma noktasında…ve onun zerresi bizi ALLAH’a götürecektir… o yüzden Herkes O’nu OKUYOR biz de OKUmalıyız…nasıl okumalıyız…O’nun gibi yaşamaya gayret ederek… sünnetlerini öğrenerek, ve söylediği sözlere bakarak…sağlam kaynaklar sağlam bilgiler… bu bilgilere nasıl ulaşacağız artık bu herkesin kendisine kalmış… peygamber efendimizin söylediği hadisler asla Kur’an’a aykırı değildir sizinle kesinlikle zıt düşmüyoruz…kendi mantığımıza,kendi tezimize uymayan her şey uydurma mıdır…hayır değildir .. sadece idrak edememişizdir diye düşünüyorum…, ufak bir bakış açısı farklılığı… ben de sizin gibi taklidi değil tahkiki imandan yanayım…o yüzden vesilenizle öğrendiklerimi sizinle de paylaşmak istedim müsade ederseniz…ifade etme hususunda yapılması ihtimal hatalar bana aittir Rabbimden affımı dilerim...இܓ
******************************
Müteşâbih kelimesi etimolojik olarak (dilbilgisi bakımından) Arapça “şebih” lafzından türemiştir. Şebih, renk adalet ve zulüm gibi nitelik (keyfiyet-vasıf-mahiyet) yönünden çeşitli benzeşmeler için kullanılır. İki şeyin aynı seviyede benzeşmelerine “teşâbüh”, birbirinden fark edilemeyecek şekilde keyfiyet bakımından birbirine benzeyen şeylere de “müteşâbih” denir.(1)
Kurân-ı Kerim muhkem ayetlere “ümmü’l-kitap” (Kitab’ın anası-temeli), bunların dışında kalan bir kısım ayetlere ise “müteşâbih” ayetler adını vermiştir. Bu hususu açıklayan ayet-i kerime mealen şöyledir:
“Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. İşte kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun te’viline yeltenmek için müteşâbih ayetlere yapışıp, onlarla uğraşır dururlar. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler (derinleşenler-râsih âlimler), ‘O’na inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır’ derler. Bu inceliği ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.”(2) Ali imran suresi 7. ayet
İslâm alimleri müteşâbih ayetlerin tarifi mevzuunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı müteşâbihi, “manası gizli ve yoruma muhtaç olan, te’vile gidilmeden anlaşılmayan, işaret ettiği mananın ne olduğu hususunda tercih edebilecek açık bir anlamı olmadığı gibi ayrıca bir izaha muhtaç olan ayetler” olarak tarif etmişlerdir.
Alimlerin ekserisi de, müteşâbih ayetlerin ilk bakışta bir manası olduğunu, fakat onların yorumlarının-te’veillerinin hangisinin en doğru olduğunu ancak Allah’ın bilebileceğini, insanın bu bilgiye sahip olmadığını söylerler ki, bunlar Selefiye Ekolü’ne mensup alimlerdir. Bunlar, müteşâbih ayetleri olduğu gibi kabul edip teşbih ve tecsime düşmemekle birlikte, te’vile de gidilmemesi gerektiğine inanırlar. “Bizmüteşâbih ayetlerin zâhirine inanır, bâtınını tasdik ederiz; iç yüzünün anlaşılmasını ise Allah’a havale ederiz. Zira biz onu bilmekle mükellef değiliz. Zaten bu husus imanın şartı ve hükümlerinden biri de değildir” derler.
Selef akîdesini benimsemiş alimlerin çoğunu Sahabe, Tâbiûn ve Ehl-i Sünnet alimleri oluşturmaktadır. Bunların başında Ubey b. Ka’b, İbn Mes’ûd, İbn Abbas ve İmam Mâlik (radıyallâhü anhüm) gelmektedir. *** Müteşâbih ayetlerle onların yorumları ve onlardaki mananın asıl mahiyetini ortaya çıkarmak için gayret sarf eden alimlere gelince… Bunlar “Halef Ekolü”nü meydana getirmişlerdir. Bunlara göre Kur’an, sırlar ve muammalar ihtiva eden kapalı ve muğlak bir kitap değildir. Hem Kur’an kendisinin apaçık bir dille indirildiğini, ayetlerinin tutarlı bir şekilde açıklandığını, onu dinleyenin düşünmesi, aklını kullanması, hükümler istinbat etmesi (çıkartması) ve ihtilaflarını onunla çözmesi gerektiğini ve bunun için indirildiğini kesin olarak ifade etmektedir.(3)
Pekçok ayet, Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) birinci derecede vazifesinin Kur’ân’ı bütün insanlara okumak ve onunla insanları Allah’a davet etmek olduğunu açıklamaktadır. Halef Ekolü’ne göre, insanlara açıklanmamış bir şey kalsaydı din tamamlanmamış olurdu. Bu durum ise, “Bugün size dininizi tamamladım”(4)
mealindeki ayete aykırı düşerdi. Kaldı ki Allah’ın bildirdiği bir şeyi Peygamber Efendimizin (s.a.v.) açıklamamış olması, onun tebliğ vazifesine de aykırı düşer. Sonra Kur’an düşünüp anlaşılmak için gönderildiğine göre düşünmek, manasını anlamak demektir. O bakımdan Allah Teala’nın Kur’an’da manası anlaşılmayan bir şeyle hitapta bulunması uzak bir ihtimaldir. Nitekim İbn Ebî Necih’in Mücahid’den onun da İbn Abbas’tan (r.anhüm) rivayetine göre o şöyle demiştir: “Ben müteşabih ayetlerin te’vilini bilen ilimde derinleşmiş kimselerdenim”. Muhammed b. İshak, Muhammed b. Câfer b. Zübeyr’den naklen şöyle dedi: “İstenilen, arzu edilen te’vili ancak Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir.
İlimde derinleşmiş olanlar ona inandık derler”. Bu ekolün mensuplarının delillerinden biri de Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) İbn Abbas için, “Allah’ım, onu dinde bilgili kıl ve ona Kitab’ın te’vilini öğret” diye dua etmesidir. Eğer Kitab’ın bütün esrarı herkese kapalı olsaydı, Resûlüllah’ın İbn Abbas için böyle dua etmesi boş olurdu. Ayrıca Abdullah b. Abbas’ı Resûlüllah Efendimiz, “Ne iyi Kur’an tercümanıdır” diye övmüştür. İbn Ebî Hâtim’in Dehhak yoluyla naklettiğine göre, İbn Abbas bu konuda şunları söylemektedir:
“Kur’an’ın çeşitli yolları, zâhirleri ve bâtınları vardır. Acâibi tükenmez, sonuna erilmez. Ona yavaş yavaş dalan kurtulur. Şiddetle ondan haber veren mahvolur. Onda haberler, meseller, haram-helal, nâsih-mensuh, muhkem-müteşâbih, zâhir ve bâtın vardır. Kur’an’ın zâhiri tilâvet, bâtını te’vildir. Onu anlamak için alimlerin yanına oturunuz, cahillerden kaçınınız.”(5)இܓ
*** Risale de Kuran-ı Kerim i anlayarak okuyun şeklinde de bir öneri var mı..? El cevap: Bizzat Risale-i Nûr kendisi Kur'an-ı Kerim'i anlamamıza yardımcı oluyor...tefsirdir çünkü...
Rabbim cümlemizin Yar ve yardımcısı olsun...Kendisine hayırlı bir kul Peygamber efendimize (S.A.V) hayırlı bir ümmet olabilmeyi nasip eylesin İnşâALLAH...Amin! இܓ
Sevgili kardeşim Ziyaretiniz ve nazik yorumunuz için teşekkür ediyorum. ÂLİ İMRÂN - 81 Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış ve, “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti. Görüldüğü gibi, her peygamber kendisinden sonra gelecek olanı müjdelemekle de görevlendirilmiştir. Peygamber efendimiz, İncil de de Ahmed olarak geçmez, onun sıfatları geçer. İncil ve tevratı okuduğunuzda peygamber efendimizin ismini bulamazsınız, tarifini (övülen) bulursunuz. Mekke’den çıkacağı, Medine’ye gideceği, onun risalesinin yayılacağı ve herkese geleceği şeklince özellikler vardır. Bu istisna peygamber efendimiz de yok. Çünkü o son peygamberdir. Bakara 136: Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” Bakara 285: Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” Ali İmran 84: De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.” Düşünün bir kere Allah cc, hem sizi birbirinizden ayırt etmeyiz (deyin) diyecek, hem de kainatı senin yüzün suyu hürmetine yarattım diyecek. Levlake denilen şeyin uyduruk olduğu bu ayet-i kerimeler den de bellidir. Ancak maalesef ki, bu uydurma tüm tarikatlarda kullanılmaktadır. Kehf Suresi 18/110 : De ki: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işleşin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın.' Fussilet suresi 41/6:Onlara söyle: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!' Zumer suresi 30: Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Bu ayet-i kerimelerden sonra, Allah cc bize bunu emrediyorsa, hangi kaynak olursa olsun, ayırımcılığı savunuyorsa, bizim temel alacağımız tek kaynak Kuran-ı Kerim dir ve ayet-i kerime ne diyorsa odur. Burada bahsettiğiniz kaynaklarda Said-i Nursi hz lerinin yanıldığını düşünüyorum. Çünkü bu konuyla ilgili söyledikleri Kuran-ı Kerim’e aykırıdır.
Kuran-ı Kerimde yüze yakın defa, akıl sahipleri der, düşünmez misiniz der, akıl etmez misiniz der, anlayasınız diye der. Ama nedense, sadece risale-i nur da değil, bizim tarikat ve cemaatlerin tamamında, tam tersi anlaşılmasın diye de çaba sarf edilir. Lütfen bana söyler misiniz, Risale de Kuran-ı Kerim i anlayarak okuyun şeklinde de bir öneri var mı..? Bu nedenle, Kuran-ı Kerimi de anlayarak okutmazlar. Yazıktır, günahtır... Bunu tenkit etmek amacıyla değil, size karşı şaşkınlığımı dile getirmek için yazdım. Çünkü siz, (namazı tertil üzerine anlayarak kılınması gerektiğini söyleyerek) anladığım kadarıyla Kuran-ı Kerimin anlayarak okunması gerektiğini söyleyen, emrolunduğumuz şekilde aklını kullanan bir kardeşimsiniz. Düşünün bir kere, Allah cc bir şey yaratıyor, ona öyle büyük bir hayranlık besliyor ki, ve daha güzelini, daha iyisini, daha mükemmelini yaratamayacağını düşünerek, tüm kainatı onun yüzü suyu hürmetine yaratıyor. Bunu, Allah cc nin kullanmamı emrettiği aklım almıyor, Allah cc yarattığına karşı bu kadar aciz olamaz. Hadi varsayalım ki benim aklım kıt ve zeka seviyem geri olduğu için almıyor, ama Allah cc nin ayetlerine rağmen bu uydurmaya inanan akıl sahipleri?nin aklına ne demeli…? Evet, ben yukarda açıkladığım ayet-i kerimelerden dolayı, Levlake… uydurmasının hadis-i şerif değil, uyduruk bir şey olduğunu söylüyorum ve ısbatım da Kuran-ı Kerimdir. Akıl sahibi olanlarda Kuran-ı Kerim üzerine, ona aykırı bir laf etmemelidir, edemezler de. Sadece şeytanın fısıldamasına uymuş olurlar. Selam ve saygılarımla kardeşim.
இܓ Hoş buldum …ALLAH razı olsun…Bin mukabil güzel düşüncelerinize… Üç aylara girmiş olmamızın ve Regaib Kandilinin vesilesiyle size Kur’an’ dan bir ayet hediye etmek istiyorum… Kabul buyrun lütfen… இܓ
Ve iz kâle îsebnu meryeme yâ benî isrâîle innî resûlullâhi ileykum musaddikan li mâ beyne yedeyye minet tevrâti ve mubeşşiren bi resûlin ye’tî min bagdîsmuhû ahmed(ahmedu), fe lemmâ câehum bil beyyinâti kâlû hâzâ sihrun mubîn(mubînun). இܓ
இܓ EL- FARAKLİT ...
இܓ Her tomurcuk yeni bir gülün, her gül yeni bir baharın, her kandil yeni rahmetlerin habercisidir.Tüm İslam aleminin,Müslüman kardeşlerimizin,elbetteki sizin, ailenizin,hepimizin Regaib kandili mübarek olsun… Rahmet ve mağfiret dolu kandil geçirmenizi dilerim. Saygı,Sevgi,Selâm ve DUA ile...;) இܓ
Öncelikle yapmamaya gayret etsemde yazarken farkında olmadan yapmış olduğum bir klavye hatasını düzeltmek istiyorum…
இܓNamaz kılarken dikkat etmemiz gereken hususlardan bir diğeri ise namazda okuduğumuz, Kur’an’ın , yaptığımız tesbih ve zikirlerin manasını anlamaktırஇܓ
***
Ben çok teşekkür ederim yorumuma nazik, samimi cevabınızdan dolayı...
Kur’an okurken veya öğrenirken -sadece meal -bana yetersiz geliyor… kaldı ki verdiğiniz surelerin tercümelerinde bile farklılıklar var.. Arapça dilinden Türkçe diline çeviri yapılıyor…Belki bizlerde Arapça bilgisine sahip olsak Kur’anı orjinalinden tercüme edebiliriz… bunu bu bilgilere sahip herkes yapabilir…fakat idrak konusunda iş değişir…
Bugün ben tıp konusunda bilgiye sahip değilsem tıpla ilgili ayetleri anlamam mümkün değil… ha keza diğer konularda aynı şekilde… hepsini idrak edebilmek için her konuda bilgi sahibi olmamız gerekirdi… bu da mümkün değil… o yüzden yararlandığım kaynakları çoğaltmam gerekiyor…
Bunun içinde yapmam gereken düşünmek… sonra düşünürken Ölüm geliyor aklıma…
Beyin ölümü ve kalp ölümü Beyin ölümü gerçekleştiği zaman insan kabre konulmaz , iyileşme için bir umut taşır… tıpkı aklın bizi yanıltma ihtimalinin olduğu gibi… fakat kalp öldüğü zaman her şey biter…geri dönüş yoktur… akıl kalbe giden bir yolda araçtır…aklımızın ,mantığımızın almadığı olaylar kalp gözüyle çok daha farklı gözükebilir…İşte bu durumda Rabbimize teslimiyet göstermeliyiz… Hz. Musa ile Hızır a.s kıssasında olduğu gibi… en yakınlarımızla bile çoğu şeyde anlaşamayız, fikirler düşünceler her şey çok farklıdır fakat kalben birleşiriz…onları severiz…bunun açıklamasına gelince somut olarak açıklanamaz…sadece hissedilir…
Ben sizin şiirinize zahiren görüldüğü gibi yorum yapsaydım ; size içki içmenin veya teşvik etmenin sakıncalarından bahseden bir yorum, ya da ALLAH ayetleriyle içkiyi haram kılmış ama siz içmekten bahsediyorsunuz , Doldur be saki içelim güzelleşelim der gibi içkiye teşvik ediyorsunuz vs.vs..derdim… fakat şiirin derinliğine inince çok çok farklı güzelliklerle karşılaşabiliyoruz… ve bunlarda güzel hislerdir … akıl bunların açıklamasını yapamıyor…bakış açınız çok güzel…şiirinizle ve yorumunuzla böyle güzel sonuçlara vesile oldunuz… beni, bilmediğim konularda öğrenmeye teşvik ettiniz… öğrenme yolu o kadar geniş ve uzun ki , zorluklar ve engeller olsa da yine de seviyorum bu yolda yürümesini… ;)
…mesela bir DNA kromozomlarının diziliş sırasını … bir dalda yaprak dizilim lerini.. konunun uzmanları çok daha iyi bilir…bizler onlar kadar bilemeyiz… bir doktor veterinerin yaptığı işi yapabilir mi,,, ikiside sağlık ama yapamaz…dünyanın şekli ,şemali…insanın küçük bir kainat olması… hepsi ayrı ayrı konular , fakat altın oranda (Altın Oran; CB / AC = ab / CB = 1.618; )birleşiyorlar… …ne kadar harika değil mi… Yüce Rabbimiz ne güzel yaratmış her şeyi, işte bizim bu dünyada sağlıklı bir şekilde diğer canlılarla hep birlikte ALLAH’ı (c.c) zikr etmemiz hizmet için yaratıldığımızı düşünüyorum…neden çünkü benim aklım var…sizinde var…ve din akıl- baliğ olanlara bir nasihattır…Bütün peygamberlere inanıyoruz… çünkü bizler imanın şartlarını biliyoruz…ve bu imana nasıl ulaşıyoruz… Kur’anla ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sallallahü aleyhi vesellem)le…Efendimizin her sözü, davranışı kısaca yaşayış şekli bizim için örnektir… neden çünkü o da bizim gibi etten kemikten yaratılan bir beşerdir…bizden ayrıldığı tarafı o insanların en mükemmelidir ALLAH’a kul olma noktasında…ve onun zerresi bizi ALLAH’a götürecektir… o yüzden Herkes O’nu OKUYOR biz de OKUmalıyız…nasıl okumalıyız…O’nun gibi yaşamaya gayret ederek… sünnetlerini öğrenerek, ve söylediği sözlere bakarak…sağlam kaynaklar sağlam bilgiler… bu bilgilere nasıl ulaşacağız artık bu herkesin kendisine kalmış… peygamber efendimizin söylediği hadisler asla Kur’an’a aykırı değildir sizinle kesinlikle zıt düşmüyoruz…kendi mantığımıza,kendi tezimize uymayan her şey uydurma mıdır…hayır değildir .. sadece idrak edememişizdir diye düşünüyorum…, ufak bir bakış açısı farklılığı… ben de sizin gibi taklidi değil tahkiki imandan yanayım…o yüzden vesilenizle öğrendiklerimi sizinle de paylaşmak istedim müsade ederseniz…ifade etme hususunda yapılması ihtimal hatalar bana aittir Rabbimden affımı dilerim...இܓ
******************************
Müteşâbih kelimesi etimolojik olarak (dilbilgisi bakımından) Arapça “şebih” lafzından türemiştir. Şebih, renk adalet ve zulüm gibi nitelik (keyfiyet-vasıf-mahiyet) yönünden çeşitli benzeşmeler için kullanılır. İki şeyin aynı seviyede benzeşmelerine “teşâbüh”, birbirinden fark edilemeyecek şekilde keyfiyet bakımından birbirine benzeyen şeylere de “müteşâbih” denir.(1)
Kurân-ı Kerim muhkem ayetlere “ümmü’l-kitap” (Kitab’ın anası-temeli), bunların dışında kalan bir kısım ayetlere ise “müteşâbih” ayetler adını vermiştir. Bu hususu açıklayan ayet-i kerime mealen şöyledir:
“Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. İşte kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun te’viline yeltenmek için müteşâbih ayetlere yapışıp, onlarla uğraşır dururlar. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler (derinleşenler-râsih âlimler), ‘O’na inandık, hepsi Rabbimiz tarafındandır’ derler. Bu inceliği ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.”(2) Ali imran suresi 7. ayet
İslâm alimleri müteşâbih ayetlerin tarifi mevzuunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısmı müteşâbihi, “manası gizli ve yoruma muhtaç olan, te’vile gidilmeden anlaşılmayan, işaret ettiği mananın ne olduğu hususunda tercih edebilecek açık bir anlamı olmadığı gibi ayrıca bir izaha muhtaç olan ayetler” olarak tarif etmişlerdir.
Alimlerin ekserisi de, müteşâbih ayetlerin ilk bakışta bir manası olduğunu, fakat onların yorumlarının-te’veillerinin hangisinin en doğru olduğunu ancak Allah’ın bilebileceğini, insanın bu bilgiye sahip olmadığını söylerler ki, bunlar Selefiye Ekolü’ne mensup alimlerdir. Bunlar, müteşâbih ayetleri olduğu gibi kabul edip teşbih ve tecsime düşmemekle birlikte, te’vile de gidilmemesi gerektiğine inanırlar. “Bizmüteşâbih ayetlerin zâhirine inanır, bâtınını tasdik ederiz; iç yüzünün anlaşılmasını ise Allah’a havale ederiz. Zira biz onu bilmekle mükellef değiliz. Zaten bu husus imanın şartı ve hükümlerinden biri de değildir” derler.
Selef akîdesini benimsemiş alimlerin çoğunu Sahabe, Tâbiûn ve Ehl-i Sünnet alimleri oluşturmaktadır. Bunların başında Ubey b. Ka’b, İbn Mes’ûd, İbn Abbas ve İmam Mâlik (radıyallâhü anhüm) gelmektedir. *** Müteşâbih ayetlerle onların yorumları ve onlardaki mananın asıl mahiyetini ortaya çıkarmak için gayret sarf eden alimlere gelince… Bunlar “Halef Ekolü”nü meydana getirmişlerdir. Bunlara göre Kur’an, sırlar ve muammalar ihtiva eden kapalı ve muğlak bir kitap değildir. Hem Kur’an kendisinin apaçık bir dille indirildiğini, ayetlerinin tutarlı bir şekilde açıklandığını, onu dinleyenin düşünmesi, aklını kullanması, hükümler istinbat etmesi (çıkartması) ve ihtilaflarını onunla çözmesi gerektiğini ve bunun için indirildiğini kesin olarak ifade etmektedir.(3)
Pekçok ayet, Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) birinci derecede vazifesinin Kur’ân’ı bütün insanlara okumak ve onunla insanları Allah’a davet etmek olduğunu açıklamaktadır. Halef Ekolü’ne göre, insanlara açıklanmamış bir şey kalsaydı din tamamlanmamış olurdu. Bu durum ise, “Bugün size dininizi tamamladım”(4)
mealindeki ayete aykırı düşerdi. Kaldı ki Allah’ın bildirdiği bir şeyi Peygamber Efendimizin (s.a.v.) açıklamamış olması, onun tebliğ vazifesine de aykırı düşer. Sonra Kur’an düşünüp anlaşılmak için gönderildiğine göre düşünmek, manasını anlamak demektir. O bakımdan Allah Teala’nın Kur’an’da manası anlaşılmayan bir şeyle hitapta bulunması uzak bir ihtimaldir. Nitekim İbn Ebî Necih’in Mücahid’den onun da İbn Abbas’tan (r.anhüm) rivayetine göre o şöyle demiştir: “Ben müteşabih ayetlerin te’vilini bilen ilimde derinleşmiş kimselerdenim”. Muhammed b. İshak, Muhammed b. Câfer b. Zübeyr’den naklen şöyle dedi: “İstenilen, arzu edilen te’vili ancak Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir.
İlimde derinleşmiş olanlar ona inandık derler”. Bu ekolün mensuplarının delillerinden biri de Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) İbn Abbas için, “Allah’ım, onu dinde bilgili kıl ve ona Kitab’ın te’vilini öğret” diye dua etmesidir. Eğer Kitab’ın bütün esrarı herkese kapalı olsaydı, Resûlüllah’ın İbn Abbas için böyle dua etmesi boş olurdu. Ayrıca Abdullah b. Abbas’ı Resûlüllah Efendimiz, “Ne iyi Kur’an tercümanıdır” diye övmüştür. İbn Ebî Hâtim’in Dehhak yoluyla naklettiğine göre, İbn Abbas bu konuda şunları söylemektedir:
“Kur’an’ın çeşitli yolları, zâhirleri ve bâtınları vardır. Acâibi tükenmez, sonuna erilmez. Ona yavaş yavaş dalan kurtulur. Şiddetle ondan haber veren mahvolur. Onda haberler, meseller, haram-helal, nâsih-mensuh, muhkem-müteşâbih, zâhir ve bâtın vardır. Kur’an’ın zâhiri tilâvet, bâtını te’vildir. Onu anlamak için alimlerin yanına oturunuz, cahillerden kaçınınız.”(5)இܓ
*** Risale de Kuran-ı Kerim i anlayarak okuyun şeklinde de bir öneri var mı..? El cevap: Bizzat Risale-i Nûr kendisi Kur'an-ı Kerim'i anlamamıza yardımcı oluyor...tefsirdir çünkü...
Rabbim cümlemizin Yar ve yardımcısı olsun...Kendisine hayırlı bir kul Peygamber efendimize (S.A.V) hayırlı bir ümmet olabilmeyi nasip eylesin İnşâALLAH...Amin! இܓ
Sevgili kardeşim Ziyaretiniz ve nazik yorumunuz için teşekkür ediyorum. ÂLİ İMRÂN - 81 Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış ve, “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti. Görüldüğü gibi, her peygamber kendisinden sonra gelecek olanı müjdelemekle de görevlendirilmiştir. Peygamber efendimiz, İncil de de Ahmed olarak geçmez, onun sıfatları geçer. İncil ve tevratı okuduğunuzda peygamber efendimizin ismini bulamazsınız, tarifini (övülen) bulursunuz. Mekke’den çıkacağı, Medine’ye gideceği, onun risalesinin yayılacağı ve herkese geleceği şeklince özellikler vardır. Bu istisna peygamber efendimiz de yok. Çünkü o son peygamberdir. Bakara 136: Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” Bakara 285: Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de (iman ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” Ali İmran 84: De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.” Düşünün bir kere Allah cc, hem sizi birbirinizden ayırt etmeyiz (deyin) diyecek, hem de kainatı senin yüzün suyu hürmetine yarattım diyecek. Levlake denilen şeyin uyduruk olduğu bu ayet-i kerimeler den de bellidir. Ancak maalesef ki, bu uydurma tüm tarikatlarda kullanılmaktadır. Kehf Suresi 18/110 : De ki: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım; ancak bana tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Rabbine kavuşmayı uman kimse yararlı iş işleşin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın.' Fussilet suresi 41/6:Onlara söyle: 'Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana, tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!' Zumer suresi 30: Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Bu ayet-i kerimelerden sonra, Allah cc bize bunu emrediyorsa, hangi kaynak olursa olsun, ayırımcılığı savunuyorsa, bizim temel alacağımız tek kaynak Kuran-ı Kerim dir ve ayet-i kerime ne diyorsa odur. Burada bahsettiğiniz kaynaklarda Said-i Nursi hz lerinin yanıldığını düşünüyorum. Çünkü bu konuyla ilgili söyledikleri Kuran-ı Kerim’e aykırıdır.
Kuran-ı Kerimde yüze yakın defa, akıl sahipleri der, düşünmez misiniz der, akıl etmez misiniz der, anlayasınız diye der. Ama nedense, sadece risale-i nur da değil, bizim tarikat ve cemaatlerin tamamında, tam tersi anlaşılmasın diye de çaba sarf edilir. Lütfen bana söyler misiniz, Risale de Kuran-ı Kerim i anlayarak okuyun şeklinde de bir öneri var mı..? Bu nedenle, Kuran-ı Kerimi de anlayarak okutmazlar. Yazıktır, günahtır... Bunu tenkit etmek amacıyla değil, size karşı şaşkınlığımı dile getirmek için yazdım. Çünkü siz, (namazı tertil üzerine anlayarak kılınması gerektiğini söyleyerek) anladığım kadarıyla Kuran-ı Kerimin anlayarak okunması gerektiğini söyleyen, emrolunduğumuz şekilde aklını kullanan bir kardeşimsiniz. Düşünün bir kere, Allah cc bir şey yaratıyor, ona öyle büyük bir hayranlık besliyor ki, ve daha güzelini, daha iyisini, daha mükemmelini yaratamayacağını düşünerek, tüm kainatı onun yüzü suyu hürmetine yaratıyor. Bunu, Allah cc nin kullanmamı emrettiği aklım almıyor, Allah cc yarattığına karşı bu kadar aciz olamaz. Hadi varsayalım ki benim aklım kıt ve zeka seviyem geri olduğu için almıyor, ama Allah cc nin ayetlerine rağmen bu uydurmaya inanan akıl sahipleri?nin aklına ne demeli…? Evet, ben yukarda açıkladığım ayet-i kerimelerden dolayı, Levlake… uydurmasının hadis-i şerif değil, uyduruk bir şey olduğunu söylüyorum ve ısbatım da Kuran-ı Kerimdir. Akıl sahibi olanlarda Kuran-ı Kerim üzerine, ona aykırı bir laf etmemelidir, edemezler de. Sadece şeytanın fısıldamasına uymuş olurlar. Selam ve saygılarımla kardeşim.
ALLAH resulunun gittiği yol da ALLAH taalanın emriydi...Kaderdir öyle yazılmış öyle yaşanacak velakin her ayrılık bir yara açar sızlatır yürekleri...O yüzden kavuşmayı arzeder kor misali yanan yürek...
Ve zaman geçer belki de, özlenirim. Özlersin delicesine, "gül kurusu"... Her zamanki gibi harika dizeler...Gönlüne bereket, kaleme esenlikler dilerim...Selam ve saygılar üstadım....
Seçkileri çok hak eden şiiri ve sayın şairimizi ben de tüm kalbimle kutluyorum. ''İşte bu,, dediren muhteşem bir şiirdi. Kusursuz ve akıcı. Nicelerine inşallah, hep böylesi seçkilerlerle... Esenlik dileklerimle Sayın Uraz!
babidim tarafından 4/24/2014 5:24:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
Tam da size seslenmiştim efendim. Ne kadar hassas bir kulağınız varmış. İlgi ve nazik ziyaretiniz için çok teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Tam da size seslenmiştim efendim. Ne kadar hassas bir kulağınız varmış. İlgi ve nazik ziyaretiniz için çok teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Çok teşekkür ediyorum üstadım. Aslında millet sayfamı ziyaret etmemekte haksız da sayılmaz çünkü vakit ayırıp insanları ziyarete gidemiyorum. Dolayısıyla da kimse iade-i ziyarete gelmiyor.
Çok teşekkür ediyorum üstadım. Aslında millet sayfamı ziyaret etmemekte haksız da sayılmaz çünkü vakit ayırıp insanları ziyarete gidemiyorum. Dolayısıyla da kimse iade-i ziyarete gelmiyor.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.