GÜL'E...
Ekberin ve ezellin yegane gülü sen
Sakadan dökülen matem bülbülü sen Envai camlara,asit buğular dokunur inceden Ervah; seçilip yazılır karanlık bir heceden Kitaplar silik, her kalem oynatan bir söz Verip veriştirir ışığı süzmeyip o perdeden Güneşi kapat, nedir bu karın uğultusu Gözlerime aynadır gözlerinin kuytusu Uyansam ve dirilsem yanıbaşında senin Siyahtır hala saçların, Gözlerimde Ashab-ı Kehf uykusu. Sorup soruştursam kuşağımda bir dinar, Panayırda tamaha doymayan o canlar. Hangi kefeye koysam bulunmaz bir dengin, Güneşi solduran,baharı çatlatan o rengin. Yüzüme bakıp duranların dilinde bir sancı, Sabahın ayazı gecenin şebnemine yabancı. Göğün sinesinde inci,bulutlarda bir vera, Hummalı yüreklere dokunurmuş bu veba. Umutların bittiği yerde İbrahimin ateşi, Yanıverse putlarım, bıraksam çocuğu eşi. Bir çocuğun nasırında kesilse sözüm,kopsa gövdem Yenilmem Hacerin sessizliğine, Çatlayan bağrıma dolana kadar zemzem. Yürü Nuhun gemisi, yürü Süleyman’ın tahtı Yürüsün Hüseyin’in Kerbela’da ki ahdı Hatrı var alanın,gönlüm ayaklandı büyük panayıra Süleymandan telaşlı tahtım,girerken billur sarayına |