pamuk ipliğinden ömür sıçramasıdır hayatve taş suyu deldiğinde tüm birikintinin kimliğini yaraladı acı hayat mühürlü kelimeler yasladığında kıyısına ıslaklığın topluca kutsandı doğa ananın sırları ... hey rahmi oğul yeşiller doğuran üstüne yağan yağmurun rengine geldi toprak toprak ki göğsünde selamladı karınca duasını ve pembe ayinler işleyen kızlar üzerinize bağışlanıyor aşk saydamlığı giyin gözlerinize müjdeleri baktığınız her yer ulu birer çocuk olmalı hey kavanozun dibinden bana bakan duvar pütürlü dilinle dokunduğun rüzgarı koy ıslak uykuna çağırdığım çiçekler tamda ayaklarının dibinde açmalı birazdan gecenin üşümesi açılacak sokakların ufkuna sonrası tüm acılığıyla çalacak çan sesli zaman bari irkilmesin ölüsü insanın yaşadıklarıyla yeterince kirlendiğinde dünya kocaman bir pencereden doğacak vicdan tenlerini yaktığında soluyan kadavraların gözle görülmeyen bir aşk yağacak akıl kuraklığına hey Hiroşima yanığı utanç gir korkunun koynuna uyu ağlayan ateşin boş tapınmasında belkide rüyalar geçecek bunların ortasındaki yoldan ikiye ayrılan çağın her iki yakasında farklı duracak düşünmek sevmek itibarı zedeli görünmez olasılıklar düşünce nabzın seyrine bir yüreğin atışını sayarsın bir aşk doğar bir aşk katledilir duygu savaşında hadi ulu sevinç uydurulması güç bir öykünün baş kahramanı ol ardına düşen ayrılık ordularını kavuşma uçurumundan aşağıya dök özlemeyi unutmadık diyebildiğim deli raporlu sevdalarda var düştükleri yerde onları karşılayacak tohumlu isyan ... halbuki hayat üzerine düşeni yapar yaptıklarını öldürmek bizlere kalır ki bunu en iyi yapanda insandır...! |