aşk karşılamaktır bölücü hayatıömrümün ibadetinde gözlerine çöreklenmiş besmeleyi çekiyorum bir farz bir sünnet aşk örülmesine ... daha çocuklar elini yıkamadan baran sevinci buğularında kapımı çalmaya başladı uzak ıhlamurların yalnızlığıma değen nefesi ayinler topladığım peygamber sabrı özlemlerim bir bir seni dilemeye başladı melekler duası umutlardan ay kristali çatlamaları göğüs göğüs düşerken denizin mercanlarına avucumun içine mavi dilekler tutuşturdu tanrı ve sen saçlarının Dicle kıyısına Nemrut’un gün batımını çiziyordun ... öyle şeffaf öyle yalın düğümler attın ki usuma derviş selamı uykuları dağıldı pir dağıma oradan inen ozanlarla karşıladın çırak masumiyeti sevda şiirlerimi dudaklarının çözdüğü tütünlü heceler güvercin kokusunda yavaşça kondu pervazı kırık dökük yüreğimin penceresine öyle sade öyle mahzun yağdı ki parmaklarının ucundan zaman yüzümün durmuş aşkına ruh oldu bir gece susmasında o an dışarıdaki ıslak toprağın yumuşacık baharına uzandım sır/t üstü avuçlarımı açtığımda damlaların firarına kaçak birer sen olup doluştular ardı sıra kahin bir resim gibi duruyordu karşımda gök kıyameti üzerime düşen senleri bağışlıyordu rahmine aşk sarılmış sessiz bir kadın gibi ... düşün ki kendisine yabancı bir kentteyiz her sokağı her terk düşü ağır sislerle örülmüş en son yüzyıl önce konuşmuş arkasına düşen dağlarla güneşe küs ayın ruhuna teslim bir kentteyiz ve teninin gecesinde ben bir uyduruk meczup ezberi silik bir sevişmeyi karalıyoruz terin buğusuna dolanan arzu yansıması en çokta sahipsiz bir yolculuğu özetliyor ve dalında ertelenmiş düşler aramıza sımsıcak başlangıcı fısıldıyor uyandırma vaktinde şahı aşkı asarak yörüngesi bozuk çığlığa başı bozuk doğum sancısı kopar sen müjde ol Meryem saklısı İsa’ya ben piramitlerin binlerce yıl önceki sesi uyandırma vaktinde şahı aşkı büyükçe bir arınmada bekle beni sıvası dökük şiirlerin Platon gizlisinde mum ışığı gölgesi aç geleceğim siyahlığa daha doğmamış bebeklerin isimlerine düşsün hayat ırmakların kesiştiği denizlerin gövdesine sağılsın rüzgar uğultulu kalabalıkların tekil anıları kaldırılsın küllenmiş sandıklara yeminli sevdalar iki sevgilinin ölüm üzerine son nefesi olsun dursun yelkovan akrep kovalaması genç kız rüyası sevdiğinin yanında uyansın işte o zaman gör beni ağların toplandığı bir masal sığınmasında kocaman deniz fenerleriyle gözlerinin içine bırakacağım bulutları elleri umut çocuklar yağacak kirpiklerinin arasından son bir palyaçoya öğretip gerçeğin gülümseyişini uğruna aşk direnmelerini takarak kaybolmuş yıllara eteklerinin papatya tarlalarına düşeceğim hayatın demlenmiş önsözü vakti...! |
"dudaklarının çözdüğü tütünlü heceler
güvercin kokusunda
yavaşça kondu
pervazı kırık dökük yüreğimin penceresine" derken deruni iç sesinizden akan mürkekkbiniz, şöyle tefekkür ettirdi, bana düşen hissemde
Ah o dudakların busesinden sayfalara dökülen tütün kokulu dizeler yok mu.?
İşte onların ne hikmetse tadı başka, kokusu başka,gizemi aşkı , meşki okunuşu hep bambaşka.
Sigara, gece ve şiir üçleminde hep rahmetli Can Yücel gelir aklıma ve şu ilginç dizeleri ..
"İçkiyi sigarayı kesemiyorum
Durum bom*ok
Karım nerdeyse yok
İntihar mı? Etmeyeceğim
Son bir çocuklukla içimden gelen
Bize gadredenleri intihar ettireceğim
Gül koklatarak.
Kızıl Gülleri..." demiş rahmetli
Suçlu izmaritlerin birerr birer bükülrken boyunları
Gecelerden şafağa ne dizleler akar gider sayfalara
Akıp giden sadece dizeler mi ?
Akreb ve yelkovan kovalambaç oynarken binbir şamatayla, sel gibi akar gider zaman
Bitmeyecek sandığımız ömür sermayemiz sıfırı tüketince
Neye yarar ki "ah u eyvah" ve "aman".
Mananın kanatlarında yüreğimizi uçuran kaleminiz kutluyorum işiirdaşım
Selamlar
Sevocançiçek
Sevim Çiçek Karadeniz tarafından 4/2/2014 3:31:49 PM zamanında düzenlenmiştir.