SUSUYORUM SANA YAR
Kendimi hangi şiirden atsam,
hep yâr’üstü düşüyorum dikenli yüreğine!! Ve şiirlere susuyorum, dudağımın sana kurak bir çöl verimsizliğinde.. İflahımı kesiyor noktaların.. Sevmeye kifayetsiz kalıyorum.. Susuyorum sana Yâr.. Seni bana susuyorum! Virgülümün ertesinde sıralanırken kalbi kırık mısralarım.. Ben, imlası yârda saklanan özlemlere düşüyorum! Baksana yâr, bak sana yâr diyorum.. Dokunma, k’anıyorum düşümde seni! İçimin külrengi gülüşünde, peydahlanıryor acılarım.. Acılarım üşüyor sendeki beni.. Bense, bana bıraktığın yarım sevdamın ağlak kin’sesi.. Sen bıçak yaralarıma cefâ olmayı iyi bilirdin yâr! Ben cefâ olduğun yaralarıma, sensiz sedasız devâ olmayı da iyi bilirim. Ama! Ama yarama sen devâ ol istedim, sen iyi devâ ol.. Şehirler arası özlemlerim, bin sevda mesafesi kadar büyüyordu.. Seninse haberin yoktu! Ve ben kilometrelerce yaşlar biriktiriyordum, yüreğime kazılan aşk hendeğine.. Yine senin haberin yoktu! Vakitsiz kararıyordum, akitsiz yaralar alıyordum sevda mabèdime... Hayallerimden, düşlerimden, gülüşlerimden oluyordum.. Ve yine her zamanki gibi, senin haberin yoktu!! Oysa, oysa benim niyetim yollarına, gün ışığı; kollarına gün ve gece aşığı olmaktı.. Olmadı.! Belki söner diye içimin gurbet karanlığı, belki aydınlığın olur ışıldarım dedim.. Ama yine olmadı.. Yine yüreğim senden mahrum kaldı. Aşka niyetli yüreğimin orucuydun.. Bu aşkta son buldun. Bu aşk da yüreğimin sonu oldun.. Zeki Altın ’Sinada dergisinin 2014 Mart-Nisan-Mayıs sayısında yayınlanmıştır.’ |
Güzel duygularınıza saygılar