YİTİK MASAL ŞARKISI
Meleklerle oynaşan,
kaygısız masumiyet; ınga! El,diz,ayak dolaşan, yasaksız insaniyet; agu! Dudu kuşla yarışan, hesapsız lisaniyet; babbab...babba! İlk adımlarla coşan, dur duraksız vaziyet; tay tay! Bölük pörçük başlar terfi edince ayağa, mesut günlerin kaydı. Toynaklarına çamur bulaşmamış kanatsız merak atı; hayretler coğrafyasında yorulmaz bineğin. Sevgi; kuru ekmeğe katık olarak yeterdi... Kim bilebilmiş ki; sen bileceksin değerini... Kendine ettiğin en masum ihanet; büyümek, çabuk büyümek, hemen büyümek arzusu. Masumun arzusu duadır, kabul olunur. Depremlerle belirir, ıslak ve sancılı rüyaların şaşırmışlığın paydasında varolması... O halin; sudan çıkmış balığınkinden beterdi... Ve bu günler... Gece, mezarlıktan geçerken dudağından dökülen ıslığın, sevimli ve saçma gelmesi hüzünle gülümsetir seni kendine... Tınısı tanıdık olan ama bir türlü hatıra gelmeyen notası kayıp bir masal şarkısına benzeyen o yılları anımsar ve özlersin... Kaf dağının ardında olduğu bilinse; her kim olsa, bir yol bulup giderdi... Ama heyhat! yitip gitmiş, ardında, saplanıp kaldığın bir batak bırakıp, bahar seli gibi gelip geçmiştir... O yıllar ki; her yaşamın tek gülü! O yıllar ki; şimdi küle gömülü... |