Anılar sız(l)arken avuçlarımda…meşin gibiydi gecenin gözleri sulusepken yağarken … gün/ahlarımı gözyaşlarımı doldurup cepkenimin sol cebine tutundum ayrılığın gölgesine dilime dolanır...seni ben de nasıl unuturum yalnızlığım içimde dönen ışıklar gibi uçsuz bucaksız gökyüzüm yok… -güle su bıçağa ten iken yürek- adımlarım götürdü beni "taksim "denilen salaş bir meyhaneye kara kedi kolonyası değildi kapıdan sızan yokluğunun ta kendisiydi göz kırpıntısında saklıydı aydınlık ve karanlık sadece o kadardı gece ve gündüz geldiğinde güneşi banıp katık ediyorduk ekmeğimize gittiğinde geceyi sırtlayıp taşımıştık kanayan yüreğimizle… küflü misketleri un ufak ediyorum ayakaltı çiğneyip geçilen izmaritlerle… bizim Nuri hazırlamış çilingiri kanayan bu yüreği dindirir( mi)şimdi masaya gözyaşımla kazıyorum adını doldur be Nuri otuz beşlik sakız rakımı ne demiş usta *hem aşık ol, hem şair, hem tanıma şarabı nerde böyle çelişki, böyle tezat görünür* avuçlarımda parçalanıyor kadeh cam kırıkları can kırığına karışıyor... “sen uzaklarda değil damarımda kanımsın” diye boşuna seslenir tozlu gramofon artık damarda durmaz akıyor kan avucumdan sızan kızıllığı sorarsan bir zamanlar kuytu bir sokakta öldürdüğüm yüreğindir. işte böyle Nuri şimdi ihbar edebilirsin beni bakma öyle gözlerime bana ait olan hiçbir şey kalmadı artık bu tende kalanı da varsın çürüsün dikenli tellerde... AA *Cemal Süreyya |