Bir türlü açılmayan rüya kapılarında Bekliyordum kurtulmaya bir umut Beni rahatsız eden bu hususlardan Küçük küçük Kesilmiş parçacıklar rastgele uçuşurken Kış bitimi nihayet yuvaya dönen göçle Kuşların teleğine yapışan umutlarım Çiseleyen yağmurun ardında bıraktığı Toprak kokusu gibi yavaştan yayılırdı içimde
*** Gölgelerle vuruşurken Saklanan ben miydim Gerçeğe sırtı dönük Anlayamadım
Sus...
Mahpus olmuş atlar gibi harada Öylesine..., bir masalın içinde yaşıyordum Eski zaman diliminde -Buhara’da- Bir taş konak avlusunda bir sedir Tam önünde unuttuğum bir şeylerle Git-gel uğraşıyordum Bilmeden ilkbenimde
Bilseydim, bilenlere sorardım: “Bu nedir… “ Derdim “Ah!” çekerek Göçerlerin gözlerinde Akıp giden benmişim meğer Fark edemediğim Kıvrılan nehir gibi kaç senedir
Elimde söndü sönecek bir mum Kör-topal yürüyorken Gözlemledim çevreyi Sağırdı umum
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ESKİ ZAMAN DİLİMİNDE -BUHARA’DA- şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ESKİ ZAMAN DİLİMİNDE -BUHARA’DA- şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Muhterem abim. Şiiriniz bana her zamankinden çok farklı geldi.mükemmel bir uslup harika bir anlatım.şiirinizin başlığındaki Buhara sözü, Çocukluk yaşlarımda okuduğum iki ayrı romanı hatırlattı.ne zaman bu şehrin adını duysam hep bende böyle bir çağrışım oluşur. Şiiriniz mükemmel bir etkiye sahipti.usta kaleminiz engin yüreğiniz daim olsun sayğı değer abim.
Mahpus olmuş atlar gibi harada Öylesine..., bir masalın içinde yaşıyordum Eski zaman diliminde -Buhara’da- Bir taş konak avlusunda bir sedir Tam önünde unuttuğum bir şeylerle Git-gel uğraşıyordum Bilmeden ilkbenimde
Bilseydim, bilenlere sorardım: “Bu nedir… “ Derdim “Ah!” çekerek Göçerlerin gözlerinde Akıp giden benmişim meğer Fark edemediğim Kıvrılan nehir gibi kaç senedir
Elimde söndü sönecek bir mum Kör-topal yürüyorken Gözlemledim çevreyi Sağırdı umum
Ah kaderim…
Yüreğinize ve kaleminize sağlık mükemmel bir şiir okudum gönül kaleminizden,selam ve dua ile..
Gölgelerle vuruşurken Saklanan ben miydim Gerçeğe sırtı dönük Anlayamadım
Sus...Bu kez anlatım tarzınız farklı geldi bana hocam daha kısa cümlede fazla anlam.Gerçek ve düş gibi,savaş ve barış gibi,yaşam ve ölüm gibi...Anlam fazlalığı ve bütünlüğü ile okunası güzel bir eserdi şiir.Tebrikler usta kalem saygı ve selamlar efendim.
Bir türlü açılmayan rüya kapılarında Bekliyordum kurtulmaya bir umut Beni rahatsız eden bu hususlardan Küçük küçük Kesilmiş parçacıklar rastgele uçuşurken Kış bitimi nihayet yuvaya dönen göçle Kuşların teleğine yapışan umutlarım Çiseleyen yağmurun ardında bıraktığı Toprak kokusu gibi yavaştan yayılırdı içimde
*** Gölgelerle vuruşurken Saklanan ben miydim Gerçeğe sırtı dönük Anlayamadım
Sus...
Mahpus olmuş atlar gibi harada Öylesine..., bir masalın içinde yaşıyordum Eski zaman diliminde -Buhara’da- Bir taş konak avlusunda bir sedir Tam önünde unuttuğum bir şeylerle Git-gel uğraşıyordum Bilmeden ilkbenimde
Bilseydim, bilenlere sorardım: “Bu nedir… “ Derdim “Ah!” çekerek Göçerlerin gözlerinde Akıp giden benmişim meğer Fark edemediğim Kıvrılan nehir gibi kaç senedir
Elimde söndü sönecek bir mum Kör-topal yürüyorken Gözlemledim çevreyi Sağırdı umum
Ah kaderim…
(26.03.2013 / Elazığ) Güneri Yıldız
Anlam dolu akıcı dupduru şiir okudum Usta kalemi engin yüreği ayakta alkışlıyorum Kalemin susmasın usta _____________________________Saygılar
Sanki yaşadıklarımıza bağlamışsınız. İllaki bu karanlıkta bir ışık bulacağız. Biz Türk Milletiyiz. Hiç bir millette olmayan devlet olma birikimimiz var. Kaleminize sağlık. Selam ve saygılarımla.
Elimde söndü sönecek bir mum Kör-topal yürüyorken Gözlemledim çevreyi Sağırdı umum
Ah kaderim… kim kime dumduma dost ne geçmiş ne gelecek umurlarında vur çalsın çal oynaşındalar ayakta uyuyorlar gönül selinin deryasını kutlar sevgiler sunarım...
Geçti sandığımız ,geçmişin izleri zamanın bir yerinde baş kaldırır ,insan gönül gözüyle bakıyorsa olaylara..Neresi olduğunun çokta önemi yoktur bunun..'Buhara' bana çok başka şeyler çağrıştırdı ,hepsini dile getirmem elbette mümkün değil..Ama gördüğüm,izlediğim kısaca ; şairin gören ,duyan bir kalbe sahip olduğu ve umumun duyarsızlığına sessiz kalamayışı idi..Bir ömrün anatomisi geçmişten bu güne şekillenirken şairin mahirliği gözden kaçmıyor .Ve koca bir öykünün dile gelirken okuru sarmalayışı 'Buhara'nın' neresi olduğunun önemi olmadığını anlatıyor aslında..Kâh Semerkant'ta bir şehre konuk oldum şiiri okurken,kâh Erzurum'da dolandım durdum..Gördüğüm insan manzaraları hep aynı idi..
Tarihe uyanışın resmini çizmiş dizeler...Tarihimiz en gerçek aynamız ...acı olarak yansımış...yansıtılmış hep çarpık olarak ...değil mi saygıdeğer hocam... Bambaşka bir güzelliği vardı eserin.Beni de sürüklediği gerçeğin ve duygunun acı sisinde mahvetti.
Kalben kutlarım değerli gönül emeğinizi.Paylaşım için teşekkür ederim.
Vikipediden alıntıladım bilgiyi sayfanızda paylaşmak istiyorum müsadenizle.Şiire çok yakışacaktır diye düşünüyorum.
Selam ve en derin hürmetlerimle yüreğinize.
Buhara (Özbekçe: Buxoro; Tacikçe: Бухоро; Arapça: بخارى; Farsça: بُخارا Bukhārā; Rusca: Бухара), Orta Asya'nın en eski yerleşim bölgelerinden olan ve günümüzde Özbekistan sınırları içinde bulunan tarihî şehir. Arkeolojik bulgular şehrin tarihinin en az 2500 yıl civarında olduğunu göstermiştir. Şehirde yapılan Arkeolojik kesit çalışmalarında yaklaşık 20 m kadar derinlikteki alt katmanda; kamusal binalar, askeri tahkim yapıları, çanak-çömlek ve madeni paralar gibi çeşitli arkeolojik buluntulara rastlanılmıştır.[1] Buhara tarih boyunca bölgenin önemli kültür ve ticaret merkezlerinden biri olmuştur.
Buhara çevresindeki insan yerleşimlerinin en az 5000 yıl öncesine kadar uzandığı görülür. Şehrin kendisinin ise 2500 yıllık tarihi vardır. Tarihte Orta Asya Türk uygarlığı için önemli bir merkez olmuştur. Uzun süre antik Pers İmparatorluğu'nun denetiminde kalan Buhara'da ilk yerleşimler, Aryan göçleri dönemine rastlar.
İran halklarından Soğdlar bölgeye yerleşmiştir. Buhara adının kökeni ile ilgili varsayımlar; eski Soğdca bereketli toprak anlamındaki βuxārak[2], Farsça bilginin kaynağı anlamındaki bir Zerdüşt ismi olan bukhar[3] ya da Sanskritçe Budist manastırı anlamındaki vihara[2][4] sözcüklerinden kaynaklandığı biçimindedir. Buxārā ismi en erken tahminen 4 – 5 yüzyılına ait bakır maden paralarda,[5] ve Soğdca yazıtlarda Pugar (pwγ’r) ve Puxar (pwx’r) şeklinde [6], ve en önemli ve ilginçi Kül Tigin yazıtında (8. yy başlarında) Buqar (buqar) olarak yazılmıştır[7]. O nedenle bu şehire Buxārā denirdi, ve eskiden onun adı Banuğkath بنجكث idi,[8]
Eski Uygur dilinde bu (buxār) sözü bir "tapınak" veya "bir ibadethane" anlamına gelir.[9] Bir başka varsayıma göre; Puxar yer ismi Sibirya kökenli olup Yenisey dillerinde (hanty) "bir ada" anlamına gelir.[10] Bildindiği gibi, milâttan sonra 6. yüzyılda Buxārā vahasında Tardu Kağan'nın (Sāwa-shāh, Shīr-i Kishwar) oturduğu, yüce Türk Kağan'nı İstemi'nin (Qarā Chūrīn) oğludur. O Sasani hükümdarı IV. Hürmüz'ün (šāhanšāh Xurmazd IV Тurkzāda) annesi tarafından amcasıdır,[11] İstemi Kağan'nın kızı öz erkek kardeşi Sasani hükümdarı I. Hüsrev (šāhanšāh Xusraw I Аnūshirwān; Farsça: انوشیروان عادل, Anuşiravan-ı-ādil) ile evlenir. Narshakhi'ye göre Shīr-i Kishwar yirmi yıl boyunca Buxārā'yı yönetti ve Baykand'ta yaşadı. O Buxārā'da bir kale yaptırdı ve ayrıca Buxārā vahasında, Маmastin, Sakmatin, Samtin ve Farab isimlerinde yerleşim yerlerini yaptırdı. Onun oğlu'da El tigin (Parmūda, Nili-xān) Buxārā vahasında, Iskijkath, Sharg, Faraxsha ve Rāmitan isimlerinde yerleşim yerlerini yaptırdı. O Çin'den bir Çin prensesi ile evlenmiş ve o bir put tapınağınıda beraberinde Rāmitan'a getirmiştir.[12]. Rāmitan Buxārā'dan daha eski bir şehirdir, eskiden hükümdarların orada bir konutları bulunurdu, Buxārā şehri kurulduktan sonra buraya taşınmışlardır. Bazı kitaplarda Rāmitan yerine Buxārā yazılmıştır.[13]
Yeni Fars dilinin bu söz kalıpların içindeki aktarmada ﺭﺎﺨﺭﻓ farxār [14] veya ﺭﺎﻬﺑ bihār [15], ve Arapça ﺭﺎﻬﺑﻟﺍ al-bahār veya al-buhār [16]. Türk Dili'nin en eski sözlüklerinden Divân-ı Lügati't-Türk'te; "..... Bu şehirleri Türkler yaparak adlarını kendileri koymuşlardır. Bu adlar olduğu gibi şimdiye kadar gelmiştir. Bu yerlerde Farslılar çoğaldıktan sonra Acem şehirleri gibi olmuş. Bugün Türk ülkesinin sınırı " Abisgûn" (Hazar) denizi ile çevrili olarak Rûm diyarından ve Özçent'ten Çin'e kadar uzanır. Uzunluğu beşbin fersah, eni üçbin fersahtır; hepsi sekizbin fersah eder." diye yazılmıştır.[17]. Efsaneye göre şehrin kuruluşu[değiştir | kaynağı değiştir]
Buhara surları Fars destansı şiiri Şahname'ye göre şehir, Pishdak (Pishdādian) Hanedanının mitik Şahı Kai Kavoos'un (كيكاوس; Avestan Kauui Usan) oğlu Kral Sıvayuş tarafından kurulmuştur. Efsaneye göre Sıvayuş vezirler tarafından annesini baştan çıkarmakla suçlanmış, suçsuzluğunu kanıtlaması için ateşle imtihana tutulmuştur. Alevlerden yanmadan çıkamasından sonra Oxus nehrini (şimdiki Ceyhun ya da Amuderya) geçerek Turan'a ulaşmıştır. Semerkant kralı Afrasiab[18] kızı Ferganiza (Farsça: فرنگيس Farangis; Türkçe: Kaz) Siavash (Sıyavuş) ile evlendirir; ayrıca Sıvayuş'a Buhara vahasının beyliğini verir. Sıvayuş burada bir kale ile çevresindeki şehri inşaa ettirir. Ancak birkaç yıl sonra bu sefer kayın validesini baştan çıkarmakla suçlanınca Kral Afrasiab tarafından öldürülür. Bunun üzerine Turan'a saldıran Şah Kai Kavoos, Afrasiab'ı öldürür, oğlunu ve gelinini İran'a götürür.
Tarihi kayıtlarda kuruluşu[değiştir | kaynağı değiştir]
Grek Baktria kralı Ökratides (M.Ö.170-M.Ö.145) dönemine ait bir altın para. 169.2 gram ağırlığı ve 58 milimetre çapı ile Antik dönemde basılmış en büyük altın paradır. Buhara'da bulunmuş, ve Napoleon III tarafından alınmıştır. Cabinet des Médailles, Paris. Resmi olarak şehir M.Ö. 500 yılında bugün Ark adı verilen bölgede kurulmuştur. Ancak Buhara vahasındaki yerleşimlerin tarihi M.Ö. 3000'lere kadar uzanır. Sapalli kültürü adı verilen ileri bir Bronz çağı kültürü buradaki Varakhsha, Vardan, Paykend, ve Ramitan gibi yerlerde ortaya çıkmıştır. M.Ö. 1500 civarında iklimdeki değişiklik, demir teknolojisi, Aryan göçebelerin gelişi gibi farklı etmenlerin etkisiyle çevre yörelerden vahaya büyük miktarda nüfus akışı gerçekleşmiştir. Sapalli ve Aryan halkları Zeravşan deltasındaki göl ve sulak arazilerin etrafındaki köylerde birlikte yaşamaktaydı. M.Ö. 1000'den itibaren bu iki grup kendine has bir kültür geliştirmeye başladı. Soğd (Sogdian) adı verilen bu kültür M.Ö. 800'e kadar Zeravşan vadisinde çeşitli şehir-devletlerde yayıldı. Bu tarihlerden itibaren Zeravshan deltasının oluşturduğu sulak alan doldurulup yerleşimler oluşturulmaya başlanmıştır. M.Ö. 500 yılına geldiğinde iyice büyüyen bu yerleşimler birleştirilerek duvarla çevrelenmiş, böylelikle Buhara şehri kurulmuştur.
Pers ve Sasani İmparatorlukları[değiştir | kaynağı değiştir] Buhara M.Ö. 500 yılında Pers imparatorluğuna vassal devlet olarak bağlanmıştır. Bundan bir süre sonra Büyük İskender'in ve daha sonra da Hellenistik Selevkos, Greko-Baktria, Kuşan imparatorluklarının egemenliklerine geçer. Bu dönem boyunca Buhara Anahita kültünün ve bu külte bağlı ekonominin merkezi olarak işlemiştir. Zervaşan deltasında yaşayan halklar yılda (ay takvimine göre) bir kez ellerindeki eski tanrıça idollerini yenisiyle değitiştirmek üzere bir araya geliyordu. Bu amaçla Mokh tapınağının[19] önünde düzenlenen festival, toprağın verimliliği için de büyük önem taşımaktaydı. Bu tür ticari festivaller sayesinde Buhara bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Çin'in Han Hanedanı İpek yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla kuzeyden gelen göçebe boyları geri püskürtünce, çoktan refaha kavuşmuş olan Buhara kervanlar için bir uğrak haline geldi. Kuşan İmparatorluğunun yıkılmasının ardından Moğolistan'dan gelen Hun boylarının eline geçen Buhara hızlı bir düşüş yaşamıştır. Sasani İmparatorluğu döneminde Arap işgaline kadar, Buhara Manicilik ve Nasturi Hıristiyanlık için önemli bir merkez olmuştur. İslam ordusu 650 yılında Buhara'yı ele geçirdikten sonra Buhara çok dinli özelliğini yüzyıl kadar devam ettirmiştir.[20] Bunun nedeni büyük ölçüde Çin'in Tang Hanedanı'na karşı Soğdların Arapları desteklemeleri; ve Arap egemenliğinin çok sağlam olmaması sayılabilir. Ancak 751 Talas savaşının ardından Araplar bölgedeki egemenliklerini güçlendirmiş, İslam dini bölgede yayılmaya başlamıştır. şebinkarahisar muhara köyüne göç vermiştir oradaki insanlar zaman içinde oranın yerlisi olup müslümanlığı yaymışlardır İslam Dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]
Mir-i Arab medrese
Samanîler'den kalma İsmail Samanî'nin mezarı Şehir gerçekten söylence bir varlığa, zenginliğe, o Kızıl Kum Çölünde bir vaha kenarında ve İpek yolu güney güzergahı üzerinde önemli alanda olmasına borçludur. 9. yüzyılın ortasından 10. yüzyılın sonuna kadar Buhara Samanîlerin başkenti (Milâdi 819-1005), Samanîlerin yıkılmasından sonra Karahanlıların yönetimi altına girdi (Milâdi 999 - 1141), daha sonra Kara Hıtay'ların eline geçti, fakat siyasi önemini kaybetti. Karahanlılar zamanında şehir kültürel altın çağını yaşamıştır, bunlardan Büyük Minare (kitabesinde 1127 yapım tarihi yazılı), ve Maġâk-i Aṭṭârî Cami'si sayılır. İbn Havkal, Sughd nehrinin sol yakasından alınan, Bukhara şehrinin civarındaki ovanın ve bahçelerin ana kanallar sulama sistemi ile sulandığını detaylı olarak anlatır.[21]. Ayrıca Buhara'dan şöyle anlatır; "Buhara'da konuşulan dil Soğdça (lisan al-Sughd), birazcık farklı, ama diğer insanlar Dari'ce[22] (la-hum lisan bi 'l-dariye; Farsî lehçe) konuşurlar."[23] Kaşgarlı Mahmud, Divân-ı Lügati't-Türk'te; "Balasagun ile Buhara ve Semerkand arasında türkleşmiş bulunan bir ulus."[24] ve "Balasagun'a gelip yerleşmiş olan bir ulustur. Bunlar "Soğd" dandırlar. "صْغد Soğd", Buhara ile Semerkand arasındadır. Bunlar, Türk kılığını almışlar, Türk huyu ile huylanmışlardır."[25] şeklinde Soğdları tanımlar. 1220 yılında şehir, Cengiz Han'nın oğlu Çağatay komutasındaki bir ordu ile, Otrar'rı zaptetti ve yağmaladı, bu sırada Cengiz Han'nın kendi komutasındaki ordu ile, Buhara'yı tamamen yaktı. 30,000 kişiyi katledildi ve binlerce kadın tecavüze uğradı.[26]. Elli yıl sonra, şehir normale dönmeye başladığı sırada, Moğollar bu kez İlhanlı hakanı Abaka'nın önderliğinde tekrar saldırır. Abaka, 1265 yılı içinde ölen Hülagû'nun yerine geçmiş[27] ve Hristiyanlığı kabul edeceği sözünü vermiştir. Kudüs'ün Patriki 1267 yılının Mayıs ayında, tekrar Sultan I. Baybars'ın Haçlılara Akkâ düzlüğünde saldırısı sonucunda Johann von Brienne'nin öldüğünü yazar, ondan nerede ve nasıl yapabileceği dair yardım rica eder.[28]. Papa VI. Clement, Hıristiyanlığı kabul ettiğini zanettiği[29] "Tatar prensi" Abaka'yı kutlamak için bir mektup yazarak Memlukler'e karşı yardımını ister. Böylelikle Haçlılarla kader birliği yapan Abaka'nın bir hedefi de Buhara'dır. Komutanı Nikpai Bahâdur [1] 28 Ocak 1273'de kente girdikten sonra şehir yedi gün yağmalanır, neredeyse tüm nüfusu katledilir.[30] Bu yıkımdan sonra Buhara uzun süre kendini toparlayamayacaktır. Moğol istilası öncesi dönemde Buhara İslam uygarlığını derinden etkileyecek iki büyük isim yetiştirmiştir: İbni Sina ve İmam el-Buhari.
düşle gerçek arasında bağ öylesine güzel kurgulanmış ki hisler deryasında bir umman olmuş sanki yüreğinize kaleminize sağlık derken iyi yıllar diyorum her daim saygımla..
Mahpus olmuş atlar gibi harada Öylesine..., bir masalın içinde yaşıyordum Eski zaman diliminde -Buhara’da- Bir taş konak avlusunda bir sedir Tam önünde unuttuğum bir şeylerle Git-gel uğraşıyordum Bilmeden ilkbenimde
Bilseydim, bilenlere sorardım: “Bu nedir… “ Derdim “Ah!” çekerek Göçerlerin gözlerinde Akıp giden benmişim meğer Fark edemediğim Kıvrılan nehir gibi kaç senedir
Elimde söndü sönecek bir mum Kör-topal yürüyorken Gözlemledim çevreyi Sağırdı umum
Ah kaderim…
Düşlere yolculuk yaptıran Buharayı Semer-kandı hayal ettim çölleri aşıp gelen atlıların gölgelerini görür gibi oldum dönüp zamana baktığımda evet çok doğru ağır aksak kör topal yol alıyoruz zamanda.
Çocukluk yaşlarımda okuduğum iki ayrı romanı hatırlattı.ne zaman bu şehrin adını duysam hep bende böyle bir çağrışım oluşur.
Şiiriniz mükemmel bir etkiye sahipti.usta kaleminiz engin yüreğiniz daim olsun sayğı değer abim.
Selam ve sayğılarımla.