Değişik bir veda türküsüHey karartısında gümüş ibrişimler saklı dünya Yeniden sarsan beni efsunlu havanla Nefesime üflesen onca bulut kokan loşluğunla -Yıldızlardan köprü kursam arşa Ve dokunsam ayın ışık saçan şavkına- Sen! Zerrenin en heybetli sığınağı Yıldızların gümüş durağı Evrenin kucak dolusu sonsuzluğu Tıka basa dolan yalnızlığınla ne heybetlisin dünya Ben arşın yalnız çocuğu Adımlasam adımlasam varılamayan yerdeyim Dilimde hiç bitmeyen türküler Alnıma taç olmuş kenar süsleri Ellerimde başı bozulmamış hayaller Sana ithaf ediyorum geceyi Ve şiirleri yaşatarak susuyorum önünde *** Ne şehrin gürültüsü ne yolun yokuşu Kambur bir cücenin gölgesi değiyor Saltanat saatine akrep suskun yelkovan kararsız Hayat soluklanıyor şeftali ağacının dalında Reçine kokan sabahlar karşılıyor beni Çam kozalaklı kentin yollarına varırken Portakal ağacına yaslıyorum bergamot kokan saçlarımı Savruluyor rüzgar, bulutlar yerle bir Bense vurgunum bu kentin çatısız damlarına Ayaklarım vurgun yeri dudağım suskun Kalkamıyor yerinden içimdeki sürgün Üç kuruşluk aşklara vurulmuş kilitler sarkıyor Zamanın kapısından Hangi ölüm sızar bu keşmekeş yanılgıdan Kırılamayan kilitlerinle ilahi parıltılar saçıyorsun dünya Bırak! Sırra kadem basan aşkları Kırmızı yanılgılar dökülsün aklının tuzağından Süzülsün göz yaşların şehrin sokaklarına Yıkansın sihri unutmuş yazgılar Minik bir serçe havalanırken ufuktan Esarete kapılmış yanını azat et! Kaldır başını yüreğinden aksın feryatlar Bağır şimdi bağırabildiğince dalgalara Hoyrat yalnızlıklar süzülürken gözlerimden denize Değişik bir veda türküsü kanatlanır içimde -Kentlerin göçü gibidir bazı aşklar- Ne bulunup alınır ne atılır uzaklara Hangi yanılgı seni yerle bir eder söyle? Diş geçiremeyen daraltıların sahibisin evrende Şimdi çağla gönül gözünün değdiği yerde Sus! Ve şarkıyı dinle. Tüm kabahatleri bağışla diyor Affet! Affedebildiğince... Maide Yılmaz Özgüç |
şiirler aksın
kanasın sayfaların tenine
sevgimle...