Yağmur
Yağmur yağıyor.
Aralıksız yağıyor yağmur. Bir daha hiç dinmeyecek gibi yağıyor. Şehrin duvarına yaslanmışım. Ne zamandır buradayım bilmiyorum. Yağmurdan önce miydi? Sokaklar boş. Kafeteryalar, fırınlar, bilet kesilen yerler boş Yer altı yer üstü geçitleri, otobüsler, tranvaylar bomboş. Tranvaylar yağmurun altında, şıpır şıpır ıslak kapıları açık, lambaları yanıyor, kendi kendine, yanıp yanıpta sönüyor. Yağmur yağıyor Yağmurun üzerime düşmediği bir yerdeyim. Yağmur hızlanıyor, sonra hafifleyerek devam ediyor, sonra yeniden hızanıyor, bunu farkediyorum. Su damlacıkları yerlere ve ayağımın ucuna doğru dökülüyor. Ayağımın ucuna yakın yerde gölcükler oluşuyor. Cama düşen gölgem suya yansıyor. Suyun içine kirlilikler birikiyor. Yüzümü suyun içinde görüyorum. yüzüm suyun içinde. Suya düşen yüzüm karışık. Karışıklık dalga dalga sallanıyor o yana bu yana. Kirlilik, gittikçe artıyor. Sigara izmaritleri, balgamlı tükrükler, çiğnenmiş sakızlar, yüzüyorlar suyun içinde Yağmur sürükliyerek götürüyor kirliliği yavaş yavaş, Kirlenmişlik kanala doğru ilerliyor. Kımıldamadan duruyorum. Hiçbir yere gitme isteğim yok. Hafif üşüyorum, hafif titriyorum. Vakit öğle sonrasını geçiyor, Tranvay durağında ki saati görebiliyorum: Saat 16.40 Karanlık olmaya başladı. Buradan, hiçbir yere gitmeyecek gibi duruyorum. Öyle duruyorum. Bir daha kımıldamayacağım... Bulunduğum yerlerde konuşmuyorum. Zorunlu olmadıkça, hiç konuşmuyorum. Garson bana, “bir şey ister misin“ diye sorduğunda, başımı sallayarak yanıtlıyorum. Orada bulunan gazeteyi alıp masada açıyorum. Bir şey görmeden, hiç okumadan sayfaları çeviriyorum. Bazen konuşmaları duyuyorum. Küfürler... İyileri kötüleri sayıp sayıp, kötü denilene küfrediliyor. Birisi, “aslında iyi kötü diye bir şey yoktur arkadaş, hepsi de aynı, iyisi de aynı bok, kötüsü de, hepsi uydurmadır işte“ derken bir diğeri: “Olmaz olur mu hiç, iyi de var kötü de, ama, herkesin iyisi de kötüsü de başkadır” diye yanıtlıyordu. İşte sorun da orada ya... Hiç konuşmuyorum. Bir daha, konuşmayacak gibi suyuyorum. içim konuşuyor kendi kendine kendi kendine konuşuyor yüreğim . Çok konuştuğum zamanlar geçti artık, anlıyor musun? İyiyi kötüyü ayırt edebildiğin zaman geçti İyiye sevdalıyken çok konuşurdun. İyilik sarhoşluğuyla coşar mutlu olurdun. Mutluluk duygusu, damarına vurulmuş bir morfin gibi rahatlatırdı seni. Daha fazla daha fazla, iyi olma sarhoşluğuna kaptırırdın kendini. Ahhh... ahhh... Etrafında iyiler azalınca, paniğe kapılırdın. Sarhoş halinle, yeni iyiler aramaya koyulurdun. İyisiz nasıl yaşanır? Nasıl? Aslında onlar vardı, her yerde vardı onlar... Onlar vardı da, iyilik onlarda değildi. Bazen, en sevdiğin canın biri, En güvendiğin can dostun aahh... Rüyanda boğazını kesmek isterdi. Zor kurtarırdın canını... sonra... Onlar konuşurken, ben kalktım. Merdivenlerden aşağı oradan da dışarı sokağa çıktım. İşim yoktu. Arkadaşımda. Yalnızdım. Bu şehirde kimseyi de tanımıyorum. Yağmur dökülüyordu hafif hafif Damlacıklar alnıma, yüzüme oradan da yavaş yavaş göz yaşları gibi aşağıya dökülüyordu. Artık ağlama isteğimi bastırmıyorum. Ağlıyorum. Bir daha susmayacak gibi ağlarken, bir müzik zihnimin derinliklerinden bana eşlik ediyor. Acele etmeden yol kenarından yürüyorum. öyle yürüyorum. Çoktan karanlık olmuş, Otomobillerin ışıkları yıldız kayar gibi kayıyor yanımdan bir de ayağımın dibinden. Yağmur gittikce hızlanıyor. Ben ıslanıyorum hafif hafif... |