HİÇ GEÇMEYEN BİR GEÇMİŞE AŞKen ince çizgisinde koyulukların geçmiş geçmese de yapışır üstüne suç de his de aldığın nefese sebep de kıldan ince kılıçtan keskin değil mi insanın kıyameti... kırptım gövdemi terkedilmiş tüm kentler benim nasıl olsa terkedilmiş tüm çocuklar göğü olmayan şu kara parçası gözlerim üzgün krallığın bekçisi. cennetin cehennemin ve arafın yontulmuş dileklerinin cana vurulmuş damgasıyla ne kelimeler dökebilirim şimdi temiz kalan son sayfama. şairin dediği gibi, ’dizeler yazabilirim bu gece, hazin mi hazin yokluğunu düşünüp yokluğunu duyarak.’ buruk tadıyla damağımın en yakınımda duran unutkanlığımın kollarında sokulup uzaklara ısınabilirmiyim bilmiyorum yitiriyorum arıyorum bitiriyorum ne varsa kendi kanında boğuluyor ellerim sözlerim hislerim el gibi şekilsiz hiç tanınmamış yüzümün rengi renklerden kaçak yalnız yürüyen nefeslerden biri gibi havaya karışır benim de nefesim birgün ansızın eskimiş giysilerin yalnızlığıyla bir damla bir ateş bir nehir devrilir de gövdeme taş olurum sessiz uykusunda unutulmuş gözleri geçmişe gömülü. Aysız |