SORGU
Sancısından henüz sıyrılmış sanırdınız seheri
Geceden çalıntıydı oysa gözleri Yakışmamıştı hiçbir bakışa Dün ağlamak Bitenden dikilirdi ölümün kefeni Boş ,hükmünü tüketmiş sözdeki evveldi Yaşamın sevinci Çocuktu hepsi bir zaman Umuttu bir zaman yerin yüzü İnkarcı o tümseğin hemen dibinde uzanıyordu Hiçliği avuçlayan boşluk Dokunamadığınaydı Bütün ellerin bitimi Unutmuştu rüzgarı mevsime söz verenler Ve yağmur lanetlenmşti ya Renkler de düş yitimiydi Kimdi bu alemin sahibi Neden ağlardı ki Güneşi yaprağın yeşiline gömen o turnanın yüreği Ve neden gurbete yüz sürenler İnadına unuturdu Sılanın çağıran türküsünü Yanarak doğururdu özlemi Oysa gidenler Sevgi neydi Gülüş neydi Kimdi sevgili... SAADET YILDIRIM |
Şiire ilgi duyan, seven okurlar ve şairler bilir ki, şiir, fazladan konan sözcükleri reddeder. Bir sözcüğü çıkardığınızda, o sözcük, şiirin bütününü etkilemiyorsa; fazladır. Zor olan ve ustalık isteyen de, her sözcüğün omurganın bir parçası olduğu şiiri yazmaktır. İşte ben de Saadet öğretmenin şiirlerinde bunu yapıyorum inadına, gıcıklığına ya da hayranlığımla... matematik işlemi gibi herhangi bir sözcüğü çıkarıyorum şiirden ya da eklemeye çalışıyorum, şiir şiirlikten çıkıyor. Bakıyorum, görüyorum, okuyorum ki, ne bir sözcük eksik, ne de fazla. Ne takılı kalıyor dilime ne de aklıma. Su gibi akıp gidiyor her sözcük, her imge, her benzetme... Hepsi Türkçe, hepsi ana sütü gibi ak, hepsi damıtılmış, süzgeçten geçirilmiş şerbet tadında.
Şimdiye kadar yazdıklarımı okudum da sanki yalakalık yapmış gibi oldum :) Sanki tanışıyormuşuz gibi oldu Saadet öğretmenle. Oysa Değerli öğretmenimin Türkiye'nin hangi ilinde yaşadığını bilmediğim gibi, ben garibim de ta uzaklarda Almanya'dan yazan ve yaşayan biriyim.
Saygılarımla öğretmenim.
Bu arada SORGU kendimizi de bir kez daha sorgulamaya iten bir şiirdi. İçerisinde hüzün, içerisinde pişmanlık, içerisinde özeleştiri, içerisinde yine de açık olan kapılar olan şiirdi...