1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
1942
Okunma
ölümün bir kimsesi yoktu sessiz meydanlar kadar yalnızlıktık
o köhnemiş topraklara bir bir serpilip usul usul dağıldık
istilaya uğramış kentlerin tozu dumanı sinmişti üstümüze
oysa ne köprülerden geçmiştik / adımlarımız yara izlerimiz bere
ve şimdi etrafımız serviler
dilimiz tenhalık
duruşumuz çıtırdayan çalılar işte…
ellerin camlara çarpan bir serçe çırpınışı
gökçe yüreğinde hüzün kan yangınından bir kerbela akşamı
bıraktığın karanfil kitaplarımın arasında hala kurumamış
iyisi / sayfalar gözlerinden uzaklara dalıp tutuşup yanmasın sevdiğim
yeni bir şehir bul kendine / silahla yürünecek sokakları olmasın
öpüştüğümüz caddeleri unut / beni sana soran
seni ben diye sorgulayan limanları da
martılar susarsa bilirsin en fazla tayfalar ağlar
batık gemilerin çürüyen tahtalarında…
yüzünde dağ rüzgarlarının hırçın dokunuşu
saçları yağmur / anıları efsun serüvenler yokuşu
tanıdık bir veda değil bu / bilinen bir yitirmek değil
seni sözlerime yemin ettim
sen de beni bu serüvende bundan böyle
gözlerine vuran kırpışan şarkılarda bil…
gidiyorum
sınır boylarını geçtiğim ülkelerin karanlık sularından
içilmiş yeminlerin savrulmuş sarhoş salaş masalarından
darısız bir yaz gecesi / yok yere kuşlarımı vuran o avcılardan
gözlerime ekmek diye bakıp unumu fırıncıya satanlardan
yağmalanan ’görülmüştür’ yazan / yazanı da soran satır aralarından
küdüs’te ağlayan duvarın şapkasız ve sakalsız seslerinden
gavroche’nin vurulup düştüğü o sisli paris caddesinden
dilimden tenimden düşleri kabus kıran koyu karabasan gecelerden
ben diye soluyup da / ha bu ben diye ölen / ha bu kod adı mert
kederi metin’den ulan / metin’den…
kimse yoktu…
Mert Metin
5.0
100% (10)