2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1833
Okunma
leyleksiz coğrafya yılan/dır
üstünden karış karış kara bulutlar geçer
ütülenir kırış kırış gökyüzü
toprağın da teni var mı toprağın yüreği
rütbeleri sökün, sınırları bozun aşka armağan
ve aşkın üstündeki kara çarşaf sıyrılsın
yağmurları giyinsin, bulutları çıkardıkça
yağmurları çıkardıkça ütülenmiş gökyüzünü
ağaçlar olmasa kel toprağı neyleyim
etini kirli tuz bozmuş toprağı
neyleyim kuşlara kıran girmiş
leylek bebek getirmiyor
mevsimler de köyleri yakılanlar gibi
yaz güze göçüyor, kış bahara
‘alakır’ yavşan kokmuyor, turnalar ötüşmüyor
yalnızca gölge arayan bulutlar özgür gibiyse
bir biçimi ve ağırlığı olan olmayan her şey
bin yıllık kiri on beş yılda edinmişse
artık ırmak irin akıyorken
toz toprak bedenini yıkasan ne umar
ne umar dağların olmuş kömür ağaçlı
toprak bulut bulut kalkıyor ovalarından
kara kapılı köylerin kentlere penceresiz
düşünür şavkımıyor kentlerinden dünyaya
ve şairlerini teslim ediyorsun
çağa sakal bıraktırıp karanlıkla tarıyorken
ak yüzüne kezzap dökülüyorken çağın
gelecekten gelen yolcular bir otelde mahsur
ortaçağ elinde benziniyle özgür
coğrafyada yılan çıyan ve irin dolu
kapatılamaz bir çukur açılıyorsa
insanlar tanklar yürüsün diye akla geliyor
ölüm içimizde hormonlu bir ur gibi büyüyor
ve karanlık, bir alaca gölge gibi bizi izliyorsa
ne umar yağmurlar
yağmurların kardığı yalnızca çamur
bir coğrafya düşün
yağmur saygıyla yağıyor
toprak sevgiyle anlıyor onu
yangın geçirmiyor sudan sıkı orman
yedi uyurlar gibi diriliyor yaban
dağ, acı havasını üflüyor
dağılıyor kentin akciğerindeki duman
soluyan bir huzur yayılıyor yeryüzüne
karınca’nın duasında insan
ilenmiyor ayak izine
iklim önündeki barikatlar dökülmüş
geçmiş zaman denizine
havalar yaz bahar özeti
duvarları kalkıyor evlerin
toprak kokusuyla zılgıt çekiyor
coğrafya bunu giymiş eğnine
bir coğrafya düşün
elimiz değmezden önceki
dağ akıtan ırmağı süzün
giydirin kar tutmaz kemik hüzün dağları
yangınları yakın, yıkayın külünden köyleri
hayattan zifiri uzağa sürgün köyleri
ayında gelen bahar gibi göçenler dönsün
gençliğiyle kızlar, oğlanlar
ağızlarında yaz, göğüslerinde bahar
toprak ölüler için efendiler, yeryüzü diriler
ve ya gökyüzünü de bölün tel örgülerle
yağmurları sınırlayın, akan suları, kuşları
ya paslı sınır tellerini toplayın
birlikte süngülerle
ama biz çok zamandır bu kel dağlarda öldük
yandıksa, bu göğün yağmuruyla yıkandık söndük
bu yerlerin otlarını biliriz, çiçek adlarını dilimizce
kuşları iyi tanır bizi omzumuza konar
kalsak sürü sürü kanatlar bizi
ölsek... akbabalar
akbabalar
.
.
.
.
.
.
toprak ölüler için efendiler, yeryüzü diriler
ömer faruk hatipoğlu
(AUY, 2006, s: 82-84)