YANSIMAYedi kat gökyüzünün kubbesinde Görünmeyenlerin görüldüğü, bilinmez diyarların ötesinde Zamanlara sığmayan kudret, gövdemizde... Bir karınca yuvasında fokurdayan karınca telaşında Boşa kürek çekenler, gürüldeyen şelalenin akışında Gidi sefiller... Sefil makamların gölgesinde üşüyenler... Toprağın altındakiler, üstündekilerin yasında... Bu kavga neyin kavgası Bu acıklı türkü hangi çilenin üç gün sonra unutulacak yası Bir gün sokak kapısı gıcırdayarak açılacak Gelen sabah giden geceyi uğurlar gibi Ölüm de yaşamı uğurlayacak, ardından dökerek su dolu tası... Birbirine ulanmış uzun tren katarları gibi Geçip gidiyor ömrün bütün demleri Yaşamak sancısı inim inim inleyecek günün ve döşeğin birinde Yeryüzündeki zift dolu sağanak, gökyüzünün gölgesinde... Gölgesiz gövdelerin her biri bir diğerinin izinde... Mevsimler yaramaz çocuklar gibi şamatayla oynaşıyor avluda Titrek bacaklarıyla yaşama tutunmaya çalışan kuzular Kabarık tüylü, ırmak sütlü ve kendi kuzularıyla birer koyun oldular Alabildiğine uzayıp giden çayırlara serpildiler hayatın tuvalinde... Karınca yuvası kadar küçücük bir dünya burası Oysa ne büyük destandır, bir tek karıncanın yaşama sarılması... Ularken sigarasını bir diğerine, kendi kavgalarını düşünür insan Kendi hazin öyküsünü dinler kendi iç sesinin uğultusundan... ’’Bir karınca kadar olamadık’’ diyerek hayıflanıp utanır Yerdeki su birikintisinin yansımasından... Yedi kat gökyüzünün kubbesinden düşüverir yerin yedi kat dibine Uzun bir sigara külünün ardından... İsmail BOYRAZ |