TükenişGidiyorum... Dümeni uçuruma kırar gibi... Ne var ne yoksa hayatımın tenhasında Giderayak hepsini yıkar gibi... Gidiyorum... Ciğerlerimden söküp atarcasına Aldığım her bir nefesi... Sabahın ezanı yayılırken enkazıma Alnımı secdeye koyar gibi Gidiyorum... Yosun bağlamış bir torpidonun pervanesiyim... Tükenmez girdapların tükettiği bedenimi esir alırken teslimiyet Fokurdayan suskunluğun sesiyim... Etrafıma toplayıp bütün kan emicileri Kendimle birlikte bütün kepazelikleri patlatırcasına Gidiyorum... Ve susuyorum... Utangaç gözlerin kaçamağında Siyah beyaz bir fotoğraf gibi... Üçüncü çekmecede duran bir albüm Sayfasında yıllanır gibi Susuyorum... Zinciri kopuk bir salıncakta yankılanıyor Çocukluğumun sesi, duyuyorum... Kimsenin duyamadıklarını dinlercesine Susuyorum... Eski kayışından duvara asılmış tozlu bir tüfeğin namlusuyum... Kurşun zelzelesinde sağ kalırcasına Yılların keşkelerinde kavrulurcasına Susuyorum... Ve bekliyorum... Bir tabut kuytusunda Çıt çıksa uyanacakmışım gibi sanki bir öğle uykusunda... Selimiye’nin o meşhur avlusunu bilirsin... Hani ’Bandabulya’ya ’ giderken Yorgancı Mahmut ustanın karşı yolunda... Musalla taşında günaşırı yankılanır ya ölüm sancısı İşte tam da orada Bekliyorum... Öptürmek için dizindeki yarasını Kapıda bekler ya bir çocuk babasını İşte öyle bekliyorum... Bu kokuşmuş kalabalığın kana susamış sırtlanları değil Dostlarım sırtlansın istiyorum tabutumu... Gece olup sabahın peşine takılır gibi yürüdüm bu hayatın çetrefilli yolunu... Ve duruyorum... Bayrağı teslim edip yarışı tamamlar gibi Merak ederek bu şirret yarışın sonunu... Yolu, durağı, seferi olmayan bir patikada O meçhul otobüsü bekler gibi Duruyorum... İsmail BOYRAZ |