Günlük..(bu kadar kolay dağılmazdı sesin…) sökülmüş ceketim caddelere yabancı uzağım koyakların nazlı türkülerinden bu yağmur benim değil yağan telaş ışıklar üstüme kapanıyor sokaklar boş yalnızlık yakamda kapkara bir köpek sanki göğsüm kaldırımlara dökülecek… üçüncü sabah ezanı dualar kadar yoksun ağzının kenarına düşmeyeli çok söz oldu yarılmış ırmaklardan kalan ay ışıkları hala ayak parmakların kadar karanfil tüter anılar coğrafyası yitik bir harita şüpheli ömrümüz sahi hangi iklimde söner… bilicilerin sorusuna sır olan kapılardan usandım oysa dokunmamıştım ihbarlara düştü adımlarım bıraktım zeytin ağaçlarının şiir gölgesini ki uzak denizlere liman şarkıları çalardı gökyüzü çatısı çatlamış gecelerde resmin üstümü örterdi derken kaldırımlar kırsın ulan bir bir döşümü… dördüncü gün batımı kıyı kasabası yoksun efkarı olan yosunlara hangi deniz çıkıp vursun kumdan kalelerin en uslanmaz yaban dalgası iç kanamaların hüzzamlı verem kırmızısı içilmemiş bir saklı saki vardı zulamda meyhaneler dağıldı kaldım işte sensiz uluorta… beşinci gün artık gelmeyeceksin istasyon yakın mesafeler dargın raylarda adım...ki kayıptım ucube bir günlüğe imzasız infazdım altıncı gün voltada şarkılarım sesim kehribar bir tütün ilmiklere eşlenmişim… I. hangi durağa düşsem sensizlik pencereler patlıyor gözlerimde sığınacak evliya türbeleri hayırsız mezarlar servi döküyor sanki üstüme bıldırcınlar gibi dağılıyor işte tren karışıyorum bilmediğim bir şehre bir çay ocağı anlarsa anlar beni soğuk kayıtsız bir revolver belimde… yedinci gün otel tenhalığı acemi soruların sorgusu baktığım tavan zehir zıkkım bir şarap dudağım paslı demirlerin tortusundan kalan karanlık sarkıyor bulutlara çekmeceler kadar bomboş aynalar genç bir kız bileği dokunmasın sırlar en fazla isyanla kanar… yakılmış bir ağıt olurdu bazen gözlerin kirpiklerin ateş sırtımız sırtlan gülüşleri yüzünde serçelerin sabah makamı ey elleri yazdığı yazılardan da yaralı dilimde değil işte sözüm hatıra izi çıkmaz bir yokuş ciğersiz kalmışım ben bütün erketelere ıslık oldum da meğer ömrüme zil zurna kumarbazmışım… sekizinci gün ter kan karabasan ihtilal yeniği bir düş alnıma çarpıyor duvar sıvası sanki avuç çiziklerin alnım orada yazgı kadar soğuk vursam kan olsa ne olur başım ki eşkıya sazına bir tel kalmışım yani söylenmezim pus tutmazım bir kelebek kadar kozama inkarım… dokuzuncu gün bulvar ölüsü göğsüm sormuyorum otobüs adreslerini yitik hicranlar kadar sahipsizim çamura şen olan yağmurlarda okunmayan bir künyedir gayri nefesim toz duman hangi göç’e kendini kervan ettin ölürsem kimliksizim bir sahte pasaport bir de sana yazdıklarım bir başka isim… Mert Metin |