KAYIP GÜL'E SON DAVET.....
Ey benim Kayıp Gül’üm;
Hüzün dolu bir bayram günü geldi çattı yine Bu bir garip yolcu, varmak için Hakkın menziline Muvakkat ayrılığa katlandı senin o tatlı sözlerinle Gül’ünün kokusuyla sinem dipdiri vardım Aşka muhtaç, sevgiye muhtaç bilinmeyen şehirlere. Yokluğunda diş geçirmeye çalışan şeytana karşı Amansız mücadele verdim Gönlüm; senden gayrısına hep kapalıydı. Bütün o pak huyuna ve suyuna kurban olmak için Bir koç yerine kendi başımı Derin kazılan çukurun başına Edeple, sadakatle tertemiz serdim. Tüm dertler unutuldu o anda Kıblem; Ali Baba Mekanı oluverdi bir solukla Ama; O gül kokunla açık kaldı gözlerim, korkmadım kuyuda. Yokluğunda bu gönül var ya; Bütün kara bahtlı, benzi sararmış çöle dönen ruha bürünmüş, Kum taneleri, sanki aşkını nakşederken Birer elmas hükmünde Tüm cihanı aydınlatan lambaya dönmüştü. Yastığım kerpiçtendi ama Gamze yanakların gibi seni düşününce pamuksu hale giriyordu. Rengini vermeyen rüzgarın soğukluğu bile Hüzün ve matem şarkılarını bertaraf ediyor Nerede senin Kayıp Gül’ün diye alay ederken Ekim ayının o loş ışıltıları, imdadıma yetişiyordu. Son davete doğru gidiyordu bu aşk Kayıp Gül’üm; Alem yeniden deviran oluyor, yeryüzüne yalnız Kayıp Gül’ün aşkı doğuyordu O alev kapanı, sertlik mizacı dırahşan çehren Ümit bayram sabahıydı, oluverdi sanki Ebediyete uzanan birer yelken. Ey benim Kayıp Gül’üm; Kaza ve kader dedim daha evvelden ama Kader biliyorsun kırdı kalemini bizim aşktan yana. Var mı çekip gitmek hoyratçasına söylesene haydi Buğday benizli yaprağında sanki Nilüfer çiçeği gizli. Bir şiir gibisin Kayıp Gül’üm; Her bir kıt’ada aşkının beyitlerini okuyorum sanki Helak oluyor katı haldeki hodbin ruhlu sineler Mana seninle bulur mana, Açıp, doğuver gel ziftleşmiş ruhuma. Yokluğunda Kayıp Gül’üm; Geçip rahlenin başına Okudum şu ana kadar o muazzam, dillere destan olan sevdamızı Kurudu ayrılık, köhneleşmiş ve hep ayrılık bataklığını andıran Mecusilerin kutsal saydıkları göl, Kömürleşmişti sensizlikten Ama ihtizaza geldi şimdi bu çöl. Ey tatlı hülyalarımın ve düşlerimin sevgilisi Kayıp Gül’üm; Namın ve ismin öyle heybetkar bir duruş sergiliyor ki Abdestsiz anılmaz bu isim, öyle temiz, öyle masum bir aşkın eseridir çünki. Ümitvardık hani, aşkımızın üzerine beton dökmek isteyenlere Rahmetin sağnak sağnak aktığı yağmurlu bir bayram gününde O şeker şerbet iksirlerle ruhuma yeniden Diriltici o gül kokunu üfle. Yokluğunda kör olmaya namzet nemli gözlerim Hep senin bana vereceğin kokuna hasret şarkılarını mırıldarken Sazın bam teline dokundun yine Hislerimi perçinleştirdin aşkınla bir kez daha İhtimaller sancağında sürgün yedim sanki Gel ne olursun gel, gitme derken dudaklarım AMİN’lerle birlikte yüz sürer Hakkın kapısına ama Son davetime icabet etsen, ihya etsen olmazmı. Bütün dikkatim Ali Baba Mekanı sanki daha şimdiden Yıllar geçsede bu uğurda ; sönmez bu ateş ebediyyen Gelmenin, gelip gül kokunla her yanımı sanki Bir bebeği besler gibi besleyip sevgini vermenin Hayaliyle yaşayıp durmak bile şerefyab olur Cennet kokulu meleğim. Evet Kayıp Gül’üm; Senin yolunun delisi olan bu aşknağmelerle Kapının eşiğinde boynu tasmalı kıtmire Gelirmisin bir kez daha Haydi söyle…… Murat AYDIN 17 Ekim 2013-Bursa |
Saygilarimla