Terk-i aşk...Yokluğunla yaşanacak gibi değilmiş bu ömür... Acılarımın üzerine yerleştirdiğim mutluluklarla geçinip gidiyoruz işte... Yalın ayak ateşlere basıyorum, kağıtlarım sırılsıklam, yazıda yazılmıyor... Haaa, bu yazdıklarım mı ne? Bir parça içimdeki senden yansıyanlar sevgili... Sanki duyacakmış, okuyup yüzüme tebessüm edecekmişsin gibi, saçmalıyorum işte böyle, her gece... Ama yoksun... Kokun da yok koynumda, yatağımda... İnan bana yazıldığı kadar kolay değil, yokluğunu kendime anlatmak... İnan.! Yolunda ömrümü çürüttüğüm, ses tellerimi koparıp gitmek istedim avaz avaz, ardın sıra... Beceremedim... Bir yanım hep ’’Kal’’ dı... Yokluğuna hibe edip kendimi, soyutlamak istedim, kimsenin bilmediği, herşeyden, ve herkesten uzak bir cami avlusuna bırakıp gitmek istedim cesedimi, ölemedim... Bahar ortasına kış’a yakalanmışlar gibiyim, gitmek istedikce d/üşüyorum... Söyleyemediklerim kadar uzağım sana... Kendim kadar yabancı... Hazırlıksız yakalanıyorum, aynalarda ki sana, elimden ne gelmişse ardım’da... Ya gelmeyenler? Ya getiremediklerim...? Hiç sorma... Hatrımı sormadığın gibi... Gittin.! Ela gözlerinin esmer bakışlarını gözlerime mıhlayarak... Gittin.! Yıldızlarımı birer birer göğüs kafesimden söke söke... Geceydi... Adına ihanet bir inatla, zemherilere aldırış etmeden, gözlerimde ki sellere gidişinin isyan sancağını dikerek... Bu kadar mı hiç kimsen dim? Sözlerini sırtıma asıp ta gittin.! Gözlerin kaldırımlara teslim...! Kaldır başını.! Kaldır da bir bak geriye.! Diyemedim.! Sustum... Pustum, öylece... Oysa ben sana yaşlanmaya hazırdım... İçimin celladı.! Doğmamış çocuklarımıza kefeni biçe biçe... Kimseymişim gibi.! Dilim’de tüy bitmeden, ’’Kal, Gitme’’ haykırışlarıma sağırlaşıp, ölü güllerin bahçesinden kaçar gibi... Gittin.! Sormadın... Dinlemedin... Anlatamadım... Bit artık kalemim bit.! Yazma.! Taş kesil ellerim, kopsun parmaklarım.! Kesilsin nefesim, b/akmasın gözlerim.! Kapanın artık gözlerim.! Kanayan yarayla yaşanacak, yaşlanacak değil bu ömür... |