Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. LA ROCHEFAUCAULD
Paylaş
ıslak düşlerde takıldı bileklerimize gece seveceksin dedi yıldızlar ! adedince öleceksin dedi ay ! kırıklarında güneş yüzüme değdiği vakitte…
-öldük-
sabahı beklerken guguk kuşunun ökçesinde zamanı sardık üşümesin diye…
gerisi mi ? gerisi anlatılacak dilimin kuvveti yettiğince sevgi kum tanelerine gömüldükçe bedeviler ellerimi işgal ettikçe dinle…
gözlerimi dikip bedenine uyumasın diye masallar anlattım gülen çehrene uyandı güneş perdelerin dansından çırpınışlarım nafile yine ağır geldin sevgili sol tarafımın terazisi taşımaz artık bu gitmeleri bu yüzden gitme kal diyemedim sevgili ıslak topuklu gecenin ertesinde dizlerime kadar çektim çizmelerimi ilikledim aralığın düğmelerini uğurluyorum artık seni yüreğim sular seller gibi git ve gel sevgili…
iniltiler sokağı burası tenin tenime gölge ettiğinde ödemiştik zaten diyetini ölgün gözlerimizle tek gecelik odaları üç kuruşluk sevdaları besliyorduk yürek haznemizde sen söyle sevgili ne vakit öldürdün cesaretimin yıkılmaz askerlerini ne vakit kuşattın şehrimin semalarını ne yana baksam seni anlatır gökyüzünün buluttan evleri git ve gel sevgili…
mühim değil kimliğindeki esaretin izleri mühim değil siciline işlenmiş renklerin körlüğü git ve gel sen sadece dön sevgili sokak lambasının altına ateş böceklerinin koynuna sen sadece sev sevgili…
gel… gecelerimi aydınlığa sesimi özgürlüğe ruhumu ruhuna kavuştur sevgili sen sadece dön…
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
zamanı büyüttük yabancılaştıkça dün... şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
zamanı büyüttük yabancılaştıkça dün... şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Hikayesini yazmak, bırakın yazmayı, şiiri okumak dahi bir zor zanaat... Şair, inanılmaz ustalıkla gizlemiş kelimelerin mahzun sesini kulaklarımızdan. İnanılmaz güzellikte anlamlar yüklemiş ki cümlelere, öze ulaşmayı, aşılması zor yolların nihayetindeki şifreye odaklamış.
Zor bu şiirde gezinmek... Zifiri karanlığın gizeminde uyuyan bir yorgun serçeyi bulmak, onun yumuşacık tüylerine dokunmak, minicik kalbinin atışlarını dinlemek, ıslanan kanatlarını kurulamak, yaralı kanadına dermen olmak gibi bir şey bu. Bir yerlerde, bilmediğiniz, görmediğiniz, ama varlığını hissettiğiniz bir şeyleri arıyorsunuz.. Belki, bir serin esintiyi... Belki, bir sıcak tebessümü... Belki, mahcup bir nazarı...
Bir yorgun sevda var şiirde... Bir yetim sevda... Bir yarım sevda...
Doğumu tez, ölümü tez...
Yıldızların sev dediğinde, yıldızlar kadar hani, ay'ın öldüreceksin diye fısıldadığı gün doğumlarında... Bir yıldız doğumundan, bir gece ölümüne kadar, bir kara sevdanın, kısacık çizilen alın yazısının hikayesi bu.
Oturup şairin dizi dibine, sabahı beklerken guguk kuşunun ökçesinde zamanı sardık üşümesin diye… Ve, kulak verdik söylediklerine.
''gerisi mi ? gerisi anlatılacak dilimin kuvveti yettiğince''
''Dinle!...''
''uyumasın diye masallar anlattım gülen çehrene uyandı güneş perdelerin dansından''
Uyandı güneş, vuslatı geldi sevdanın. Hikaye, hikaye çünkü böyle yazılmıştı, ölümü, tükenişindeydi gecenin...
Kader, zamanın yarenliğinde, sürüklerken peşi sıra sevdayı, bir şiir düştü söze, bir söz düştü gönüle...
''Gitme, kal diyemedim!...'' Gitme... kal...
Yok yok!... Serde var ya yiğitlik, gitmeli, yola çıkmış bir kere yolcu...Dönüşü olmaz... Mağrurluk toplamış ya bakışlar, hep ufuklarda olmalı hani, yeni iklimlerde, yeni mevsimlerde, yeni coğrafyalarda...
Kalan, bir şiirin yetim sayfalarında avare... Ve, ümitlerin çılgın esintilerinde mahcup bir kumru...
Çaresizlik, çaresizlik, çaresizlik... Yarım tebessümler, kara bulutlara tutunan bakışlar...
''uğurluyorum artık seni yüreğim sular seller gibi git ve gel sevgili…''
Sular, seller gibi... Dönüşü ancak, zerre zerre buharlaşma , damla damla yoğunlaşma ile mümkün... Damla damla...
Ardından, yalnızlıklar, yalnızlıklar ile söyleşi;
'' iniltiler sokağı burası tenin tenime gölge ettiğinde ödemiştik zaten diyetini ölgün gözlerimizle tek gecelik odaları üç kuruşluk sevdaları besliyorduk yürek haznemizde sen söyle sevgili ne vakit öldürdün cesaretimin yıkılmaz askerlerini ne vakit kuşattın şehrimin semalarını ne yana baksam seni anlatır gökyüzünün buluttan evleri''
Sevginin saf, masum, mahzun sergilenişi...
''mühim değil kimliğindeki esaretin izleri mühim değil siciline işlenmiş renklerin körlüğü git ve gel sen sadece dön sevgili sokak lambasının altına ateş böceklerinin koynuna sen sadece sev sevgili…''
Şüpheler, tereddütler, duyguların sorgulanması, yargılanması, infazı... Sonuç; beraat... Her ne hal olursa olsun, sen dön yeter ki sevgili...
Ve, nihayetinde şiirin, ümidin, göz kamaştıran parlaklığı.
'' gel… gecelerimi aydınlığa sesimi özgürlüğe ruhumu ruhuna kavuştur sevgili sen sadece dön…''
Alınacak ders; Her ne olursa olsun, aşk, hayatta ölür belki ama, gönülde asla ölmez.
bu kadar belki varken biraz daha ölmeli "bir tutam hayat" tutunamadığımız hayatlardan vazgeçemediğimiz zamanlardan...
kuru bir teşekkür var şuan dilimde kafi değil biliyorum içime de sinmez fakat bu kadar özgür bırakılmışken kelimeler galiba biraz dinlemeli demlenmeli yani yine susma vakti...
sabahı beklerken guguk kuşunun ökçesinde zamanı sardık üşümesin diye…
gerisi mi ? gerisi anlatılacak
gel… gecelerimi aydınlığa sesimi özgürlüğe ruhumu ruhuna kavuştur sevgili sen sadece dön…
GÜNAYDIN GÖNÜL DOSTU İNSAN ; HERKES GİBİ BENDE BAŞLIĞA GÖRE GELMİŞTİM ŞİİRİ OKUMAYA..ZİRA BAŞLIK HEDEF SAPTIRMAYAN BİR OK GİBİYDİ..AMA İÇERİĞİ DE AYNI FELSEFİ AĞIRLIKTAYDI..ANLAM İÇEREN DUYGU VE DÜŞÜNCE DİZELERİ.YÜREĞİNİZ VEDE KALEMİNİZ DAİM OLSUN..DERT GÖRMESİN. SELAM VE SAYGIMLA..
bırakın yazmayı, şiiri okumak dahi bir zor zanaat...
Şair,
inanılmaz ustalıkla gizlemiş kelimelerin mahzun sesini kulaklarımızdan.
İnanılmaz güzellikte anlamlar yüklemiş ki cümlelere,
öze ulaşmayı, aşılması zor yolların nihayetindeki şifreye odaklamış.
Zor bu şiirde gezinmek...
Zifiri karanlığın gizeminde uyuyan bir yorgun serçeyi bulmak,
onun yumuşacık tüylerine dokunmak,
minicik kalbinin atışlarını dinlemek,
ıslanan kanatlarını kurulamak,
yaralı kanadına dermen olmak gibi bir şey bu.
Bir yerlerde,
bilmediğiniz,
görmediğiniz,
ama varlığını hissettiğiniz bir şeyleri arıyorsunuz..
Belki,
bir serin esintiyi...
Belki,
bir sıcak tebessümü...
Belki,
mahcup bir nazarı...
Bir yorgun sevda var şiirde...
Bir yetim sevda...
Bir yarım sevda...
Doğumu tez,
ölümü tez...
Yıldızların sev dediğinde, yıldızlar kadar hani,
ay'ın öldüreceksin diye fısıldadığı gün doğumlarında...
Bir yıldız doğumundan, bir gece ölümüne kadar,
bir kara sevdanın,
kısacık çizilen alın yazısının hikayesi bu.
Oturup şairin dizi dibine,
sabahı beklerken
guguk kuşunun ökçesinde
zamanı sardık üşümesin diye…
Ve,
kulak verdik söylediklerine.
''gerisi mi ?
gerisi anlatılacak
dilimin kuvveti yettiğince''
''Dinle!...''
''uyumasın diye
masallar anlattım gülen çehrene
uyandı güneş
perdelerin dansından''
Uyandı güneş,
vuslatı geldi sevdanın.
Hikaye,
hikaye çünkü böyle yazılmıştı,
ölümü,
tükenişindeydi gecenin...
Kader,
zamanın yarenliğinde,
sürüklerken peşi sıra sevdayı,
bir şiir düştü söze,
bir söz düştü gönüle...
''Gitme, kal diyemedim!...''
Gitme...
kal...
Yok yok!...
Serde var ya yiğitlik,
gitmeli,
yola çıkmış bir kere yolcu...Dönüşü olmaz...
Mağrurluk toplamış ya bakışlar,
hep ufuklarda olmalı hani,
yeni iklimlerde,
yeni mevsimlerde,
yeni coğrafyalarda...
Kalan,
bir şiirin yetim sayfalarında avare...
Ve,
ümitlerin çılgın esintilerinde mahcup bir kumru...
Çaresizlik, çaresizlik, çaresizlik...
Yarım tebessümler,
kara bulutlara tutunan bakışlar...
''uğurluyorum artık seni
yüreğim sular seller gibi
git ve gel sevgili…''
Sular, seller gibi...
Dönüşü ancak, zerre zerre buharlaşma , damla damla yoğunlaşma ile mümkün...
Damla damla...
Ardından,
yalnızlıklar, yalnızlıklar ile söyleşi;
''
iniltiler sokağı burası
tenin tenime gölge ettiğinde
ödemiştik zaten diyetini
ölgün gözlerimizle
tek gecelik odaları
üç kuruşluk sevdaları besliyorduk yürek haznemizde
sen söyle sevgili
ne vakit öldürdün
cesaretimin yıkılmaz askerlerini
ne vakit kuşattın şehrimin semalarını
ne yana baksam
seni anlatır gökyüzünün buluttan evleri''
Sevginin saf, masum, mahzun sergilenişi...
''mühim değil
kimliğindeki esaretin izleri
mühim değil
siciline işlenmiş renklerin körlüğü
git ve gel
sen sadece dön sevgili
sokak lambasının altına
ateş böceklerinin koynuna
sen sadece sev sevgili…''
Şüpheler,
tereddütler,
duyguların sorgulanması, yargılanması, infazı...
Sonuç;
beraat...
Her ne hal olursa olsun,
sen dön yeter ki sevgili...
Ve,
nihayetinde şiirin,
ümidin,
göz kamaştıran parlaklığı.
''
gel…
gecelerimi aydınlığa
sesimi özgürlüğe
ruhumu ruhuna kavuştur sevgili
sen sadece dön…''
Alınacak ders;
Her ne olursa olsun,
aşk,
hayatta ölür belki ama,
gönülde asla ölmez.
Güzel şiirdi.
Okumak ve yorumlamak harikaydı...