kara satırlar
sözlerin kalemi kırdığı bir geceydi
figan kelamı gövdesini yeşile boyamış dallarda sonbahar tadını yutkundurmuş derin bir oyuk gönülde hasret ile buluşmuştu şair mürekkebinden bile daha karaydı artık satırın cellatlığında vuslat hayali belki de bir ömrü sürgün eden maşuk’un aşığa olan tek ikramıydı cevaplar dahi sual kavuğuna girmişti neyden medet umsam garip bir alamet dur demişti baş ucuma soğuk bir yalnızlık ilişmişti sokaklara izini bırakmış kum saatimin tarifsiz yolculuğunu tüketirken kim bilir kaç aşk rüzgarı esmişti de yanım da gözlerinin yokluğuyla veda etmiştim onlara hangi yanı göz tuvalin de sana boyasam ikramın olmuş veda rengin bozardı gözlerimde ki mutluluğu gözyaşıyla bir yol edip seni meçhule katardı avuçlarım da biriktirdiğim kuraklığını şimdi satır cellatlığın da boğuyorum ya da bir intihar misali kendimi aşkına gömüp göçmeyi bekliyorum sözlerinin kırdığı kalemde mürekkebin hayallerini yazıyorum doğurduğun karanlığım işte seni ararken kendimi uyuşturuyorum güvercinin kanadına işli göç sevdası gibi düşün bunca sarf edilmiş sözlerin sebebini o her vakit sevdasının baharına kavuşur ben de her vakit sonbahar olmuş ’’sensizliğimi avuturum’’ |