Eylül de yirmi yaş sendromu"Her şeyin bir sonu vardır" derler, benimde! Tik tak, tik tak, tik tak Kalkıyor gözlerimden, yaşamın imge perdesi Ve keskin bir barut kokusu, sarmalıyor her yanımı Hoh, ölüm kokuyor nefesim... Hani derler ya "film şeridi gibi geçer" yaşadığın her an. Görüyorum! Görüyorum. Aylardan şubat Gece ki, zifiri karanlık Bir doktor, çekiyor başımı hemşirenin yardımıyla Ve bir kadın bağırıyor, çığlık çığlığa! Bu, annem olmalı... Çocukluğum. Âh, bu son nefesimde bile Bana türlü türlü işkenceler çektiren Kayıp diye adlandırdığım, cehennem yıllarım! Görüyorum. Cicilerini giyinmiş, bir kız Elinde beslenme çantası ile, kapının eşiğinde beliriyor. Ne kadar da masum, ne kadar da mutlu, ve sevinçli. Annesi, Siyah önlüğüne ördüğü Yakayı takıyor boynuna. Aa bu benim... İnsan bazen "unutulmaz" acılar yaşar. Biraz bulanık, Belki de bölük pörçük, anı demeti bunlar Ama anlatmalıyım, yazmalıyım gördüklerimi. Ne de olsa; Yaşarken hayat, Bir tiyatro sahnesi değil mi? Repliklerden öteye gidemeyen. Ya da, bir şarkı nakaratı. Efkara efkar, neşeye neşe katan?! İşte ’o’ sahnelerden bir kare. Görüyorum. On yedi, on sekiz yaşlarında bir genç Beş, altı, yedi yaşlarında bir kız -yardım edin- diye bağırıyor Ama nafilê, çöküyordu ’o’ masum bedene, çirkinliğin abidesi! Ve -adam oldum- diyordu, erkekliğinin son damlasını bırakırken, saflığın yitirilişine... Adamlık nedir? Sanırım; Daha çocuk yaşta Dayının, amcanın oğlu tarafından "tecavüze" uğramak! Kimliğinin, hayallerinin, geleceğinin Ergenliğe ulaştığın gün, nakarat gibi Sona eren korkularla, bitmesi demek. İşte böyle; Sayın seyirciler. Bir film karesidir hayat, Ölmeden, bir kaç dakika önce görülen. Yani, eylül de; Yirmi yaş sendromu bu Bir kızın günlüğünden, gözler önüne sürülen! Peki ya "kız" hiç mi hata yapmadı? Yaptı elbet. Lakin anlatamaz! Çünkü yoruldu. Reklam alalım, araya lütfen... 02.09.2013 istanbul Adnan bilgiç |