Küflü Kentin Zaman Kırgını
ey vişne çürüğü düşlerle
ince ince örülen kent bırak büyüsün içimizin kan oturmuş ağaçları bağlansın, eprimiş kareli, kanat kanat çaputlar bin yıllık dileklerle tutuşsun ağacın, göğü hiçlendiren dalları babil anlatsın tüm dillerde anlatsın loş, kısık sesli aynasız yaprak yaprak sokakları (yansımadığım yağmur birikintileri kaldırımlarda, yol kenarlarında) nasıl kent bu bir kapıya üç kişi bakıyor biri açıyor biri kapıyor öteki ölümüne susuyor nasıl bir kent ki ıssızlığımın gramofonları bağırıyor ey seviştiğinde dişleri dökülen imla özgürlüğü kırmızı kent bırak yürüsün içimizin şiddetli nehirleri söyle duruyor mu rüzgarın yardığı tahta göğsünde rüya mavisini arayan köprülerin söyle yoksa kayıp mı oldu apaçık kıraathanelerin gözleri aşk hizasında evlerin peki ya dokunulabilir mi insanların masal tutulmasına uğramış beyefendilerin dudağına şiir değmemiş hanımefendilerin (üflesem sönecek ateş böcekleri kent kuytusunda, yakınlarda) nasıl ama nasıl kadınların avuçlarındaki akı sevmeye ayışığı beklenir ve aynı ayışığı kayıp çocukluk kentinin habercisidir ey başıbozuk, çalakalem kent bakma sen huysuzluğuma söylediklerim yaşamadığı di’li geçmiş zamanlardan mesut durmadan o anları anan bir yor ekinin güzel kuruntusu ne de olsa |
bir kapıya
üç kişi bakıyor
biri açıyor
biri kapıyor
öteki ölümüne susuyor
metin çalışkan.. sen hep yaz...
aslında irdelemek isterdim bu şiiri, ki ikinci okuyuşum ama zaman dar.. dar vakitlere sığdıramayanlardanım ben de işte bir şeyleri:(