Notrdame dö pari
Şehrinde faaliyet gösteren Tek nöbetçi eczane benim biliyorsun
Ve sen ; ne zaman bir aşktan darbe yesen. Tedavi için bana geliyorsun.... İçimi kaplayan Karanlığın sessizliğiyle ve Ruhuma aykırı bekleyişlerin sergüzeştliğinde uyanıyorum yine bu yıl şubatın 14’üne Özlemekten törpülenmiş bedenim. Bir kibrit çöpü gibi aydınlatmaya çalışıyordu odamın siyahını Ama Sen günaydın demeden, aydınlanmıyordu yüreğim. Bileklerimde bileylenen şiir papürüslerini asıyorum bir bir Kuruyan umut dallarıma. Tanrı bahşediyor o an Zifiri bekleyişlerin ulvi yanılmasını Yan(ıl)ıyorum sana... Her defasında Sen kesiliyorum kas katı. Bugün alın yazgıma çizilmiş bütün yolların üzerini karaladım Sana çıkmayan bütün yollar kesilsin istedim. kesilsin istedim seni yazmayan her bilek. Vebalı bir histi bu, bulanık, ve korkak bir hissiyat . Bileklerimi kesip defter aralarında sakladım. Sakladım ve öylece bekledim... Beklemek bazen içimizde bambaşka bir insana dönüşüyor en olmadık zamanda sesleniyor bize " Hey ! artık gitme vakti gelmedi mi ? " Sahiden daha kaç asır bekliyeceğim seni ? Daha kaç asır Tanrılardan Şiirler çalıp deliliğimi avutmak için Ninniler besteleyeceğim ? Çok sürmez eminim. en fazla bir ömür hatırlarım seni sonra sende y’el olursun. Şimdi Seni bana kim sorsa, biliyorum yağmur yağacak. Ne desem soğuk ne sussam Kış. Yağdıkça sana benziyor yalnızlıklar. Bulutlara şekil veren güzelliğin. Ne zaman haykırmak istesem sana bizden birşeyleri. Veda Çanları çalmaya başlıyor Paris’in ünlü Notre Dame Katedrali’nden O Kırık çan sesleri yüzünden Kısmak zorunda kalıyorum sesimi Sana anlatacağım bütün yaralar Zaman aşımına uğruyor Kabuğuna çekiliyor bütün konuşulması gerekenler Eski diriliği yoktu üstelik faniliğimin. Dökülüyordum kendi kırıklarımın üzerine , Çürüyordum. gel desen ! dağıtacaktım üzerimdeki Ölü toprağını bütün topraksız köylülere. Demedin. Durdum ! Sen Tüm çıplaklığınla Tazeledin gidişini Beni terk etmeyi bile terk ettin. Şimdi kaç "Gel" uzağım dasın ? kaç "Geri dön" mesafesinde ? Keşke diyorum Edebiyat derslerine verdiğim önemi coğrafya derslerine verseydim. Belki o zaman daha kolay olurdu seni bulmak. Bak kayboluyorum Kimsesizliğimde.Yabancısı olduğum bir kentte... Soğuk kaldırımlarında dolaşıyorum hayatın An’ yüklü trenler geçiyor yanımdan bir Vagon daha ekliyorum yalnızlığıma Bulutlar seni yağıyor. Seni ıslanıyor caddeler. Herkes en çok kendine yabancıdır bu şehirde Adımı soruyorlar, Adını kusuyorum... Sonra "-Biraz kendinden bahseder misin ?" diyorlar Bana, Seni onlara anlatmamak için Susuyorum. Anlamıyorlar. Onlar Beni dilsiz sanıyor oysa ki ben çığlık çığlığa sensizim Sevda Cinayetine kurban gitmiş Kadınlar sokağından geçiyorum ceplerimde evladiyelik hüzünler. Sol omzumu duvarlara sürterek yürüyorum. sendeliyorum Sendeliyorum "sen"deliriyorum... Bu yıl çok erken geldi buralara sensizlik "- Bu şehir Yalancıdır, güneşine aldanma sakın.üzerini sıkı giyin..."diyordun. Bak şimdi üşüyorum ! üstelik bunun Mevsimlerle hiç bir ilgisi yok ozon tabakasının delinmesiyle Kuzey buzullarının Erimesiyle hiç bir ilgisi yok. Cemre istediği yere düşsün gözlerin aklıma düşmedikçe ısınmıyor içim... Hem sen bilirsin "-Aramıza biraz mesafe koymanın vakti geldi..." dediğinde Hamile olduğunu düşünecek kadar aptalca ve çocukça bağlıydım bir zamanlar sana evet. Ama yokluğundan yediğim dayaklar Akıllandırdı beni ve kocaman bir adama dönüştürdü. Öyle ki Önceleri ikimizin rahatlıkla sığdığı bu şemsiyeye artık tek başıma bile sığamıyorum. yalnızlık adamı büyütüyor mu ne ? Artık hiç bir yağmurdan ıslanmadan geçemiyorum... Aslına bakarsan her yıl şubatın 14’ünde sana niye mektup yazdığımı birisi çıkıp ta bana sorsa, İnan hiç bir cevap veremem. Açıklayamam avuçlarımın arasında ezdiğim böğürtlen kokulu Geçmişimizi çünkü maziye Bıçak çeken Azılı bir katildin sen Yarı çıplak girdiğimiz her uykunun sonu trajik bir ölüme dönüşürken. " işte Tam şuram sızlıyor..." dediğinde ki Belirsiz sızıydım ben Daha mı farklı olurdu hikayemiz yerimi bilsen ? Hem Bir yaranın ne faydası olabilir ki İnsana Ki tamamen kabuğuna çekilmişken sancılı hikayemiz Koparılacak kadar bile yakın değildim sana Anlasana... Geç kalınmış bir mevsimin mahsülleriydi gözlerin. Çok geç öğrendim Şimdi şiir yazıyormuş gibi olmayayım ama. Ben seni çok özledim.. Güngör Kaya |